Savaşın tüm zorbalığını iliklerine kadar yaşayan

Yüzlerinde korkunun en ağırını taşıyan

Çocukların gözlerine baktığımda

Utancın yükü altında ezildim.

Bir babanın elinde bedeni olmadan yürüyen elin

Yürüdüğünü gördüğümde 

Kahrolmanın yükü altında ezildim.

Kum tanelerinin içinden un toplayan kadınların

Yüzlerindeki isyanın utancı altında ezildim.

Üç çocuğunun, dört torununun ölüm haberini aldığında

 Senden geldik dönüşümüz sanadır diyen

Bir liderin sözlerinin yüceliği altında ezildim.

Sınırın öteki yakasına sığınmacı olarak geçmek varken,

Ölen çocuklarının vatanında kalarak özgürce

Ölmenin onuru altında ezildim.


Bu dipsiz derinliğin içindeki anlaşılması zor hisler arasında

Kendini bulup da yine de Gazze'yi terk etmeyen

Yüreklerin direnişi karşısında ezildim.

Soykırımın çirkin enkazı arasında

Zaferin muştusuna tanıklık etmek için direnen mücahitlerin 

Şehadete gülümseyen gözleri altında ezildim.

Denizin güzel beldesinden

Dünyayı cezbeden direnişin

Dalga dalga bütün yürekleri fethetmesi karşısındaki

Umudun sevinci altında ezildim.

Avuçlarında özgürlük yetiştiren çocukların

Kanatlarını çırparak gelecek güvercinlerle uçarak

Yeryüzü olmayan yerlere uçma hayalinin umutsuzluğu altında ezildim.

Daha ne zaman, daha ne zaman yardım?

Bugün değilse ne zaman ya Rab  diyen

Nidaların çığlıkları altında ezildim.

Ezildim, ezildim ama bir Gazzeli çocuğun

Ağzındaki lokmayı yutamadan vurulup öldüğü o anda

Bir şey yapamamanın utancı karşısında ezildim.

Ve insan olmanın insansızlığı karşısında ezildim.