Pek çok örnekte de göreceğimiz gibi Müslümanların bulunduğu ticari girişimlerin temel ihtiyaçlara cevap vermeyi değil sömürgecilerin yoğun reklam kampanyalarıyla körüklenen Fuzuli gereksinimleri karşılamayı hedeflediği görülür.
İslam dünyasının her yerinde şehir hayatının güzelliğine dair sahte vaatlerle spekülatif inşaat ve tüketim sektörlerindeki geçici işlerin cazibesiyle Müslüman çiftçiler köylerinden koparılmaktadır. Şehirlere göç edip gecekondu mahallelerinde ithal gıdalara bağımlı şarlatanların peşine takılmaya meyilli bir hayat sürmektedirler. Bu yüzden tarımsal ve endüstriyel kalkınma açısından çok ciddi potansiyeli bulunan İslam coğrafyası sermayesiz kalmakta, bu potansiyelle bütün ümmeti refaha kavuşturabilecek zenginlik başka yerlere aktarılmaktadır. Kendi kendine batılılaşanlar , Müslüman çevre ve geçmişlerine karşı daha keskin bir tavır benimseyip cephe almaya başladılar. Bugün şehirlerimizde İslam mimarisi ölmüş islami şehir planlaması yok olmuştur. Haddinden fazla büyüyen metropollerde başka tecrübelerden ders almaktan acizmişiz gibi iki yüzlüler tarafından sanayi devrimini geçiren Avrupa kentlerinde yapılan hata ve ihmaller tekrarlanmaktadır. Her ne kadar kendisinin batılılaştığını iddia etse de Müslüman aslında o ölçüde kendini yozlaştırıyor. Geçmişinden bir kopuşu ifade eden hayatı farklı tarzlardan boca edilmiş melez bir yığından ibaret kalıyor. Tüm iddialara rağmen elde edilen sonuç batılı model değil onun bir karikatürüdür.
Batı üniversitelerine ilham veren güç milliyetçilik olmuştur. Hristiyanlığın hükümsüz tanrısının yerine Ulusu koymuştur oysa Müslüman için Allah'tan başka hiçbir varlık mutlak değildir yalnızca bir davayı benimseyen böyle bir fikirle dolup taşarak harekete geçen kişi bütünlüğün bilgisini edinebilir. Davasız Müslüman kendi disiplini içerisinde bilginin bütünlüğünde yetkinleşemez. Müslüman için tek gerçek dava İslam davasıdır. Davası olmayan Batı eğitimli Müslüman akademisyen ilginin bütünlüğüne erişemez üniversitede Hoca sıfatıyla akademik başarı için gerekenleri öğrencilerine aktaramaz. Müslümanların entelektüel tarihindeki en trajik olay, vahiyle aklın birbirinden uzaklaşmasıdır. Oysa vahiy ve akıl ayrımı kesinlikle kabul edilemez Bu anlayış İslam'ın ruhuna bütünüyle aykırı olmakla birlikte, Kur'an'ın başlıca unsurlarına akıl yürütmeye bütün meseleleri rasyonel bir şekilde değerlendirmeye uygundur. Kitlelerin gözle görülür yaşam koşulları ile ilgilenmeyen, sahaya çıkıp mücadele ederek adaleti tesis etmeye çalışmayan bir maneviyat subjektif olmaya takipçilerinin çıkarlarına göre eğilip bükülmeye mahkumdur. İslam mirası ile irtibat kurmayan İslami bir dur uş hiçbir şekilde mümkün olamaz bugünün ve yarının İslami duruşu, mirastan radikal bir kopuşu yansıtmamalı, aksine onunla kesintisiz bağını korumalıdır. Allah'a faydalı ilim için dua etmeli, önümüzde dağ gibi duran sorunlara yönelmeliyiz. Bunların başında disiplinlerin ve eğitim kurumlarımızın problemleri yani ardı arkası kesilmeyen islamsızlaştırma çabaları gelir. Ümmetin siyasi, toplumsal, ekonomik, entelektüel,kültürel, ahlaki ve manevi sorunlarına dikkatimizi vermeli yani insani faaliyetlerin her alanında kendini gösteren problemlere odaklanmalıyız. Sadece ümmetin değil bütün insanlığın selameti için sorumluluk üstlenmek İslam vizyonunun ayrılmaz bir parçasıdır.Zira Allah'ın emaneti bütün evreni kapsar ve insanın sorumluluğu da buna göre şekillenmelidir. İslam mirası ile modern disiplinler arasında yaratıcı bir sentez oluşturulmalı ve böylece yüzyılların durağanlığını aşacak bir köprü kurulmalıdır. İslami bilgi mirası Çağdaş kazanımlarla aynı zemine oturtularak sürekileştirilmeli ve bilginin sınırları modern disiplinlerin tasavvur ettiğinden çok daha ötedeki ufuklara taşınmalıdır. Müslüman yaptığı her işte Allah'a, dünyaya, ümmete, ailesine kendi şahsına ve gelecekteki tüm nesillere karşı sorumludur. Hayatının rotasını Allah'ım belirlediği sınırlar içerisinde çizmelidir. Kendisini kendisine tabi olanları ümmeti ve insanlığı hatta tüm evreni Allah'u Teala'nın vahyettiği modele göre dönüştürene kadar rehavete kapılmamalıdır.