İslam tarihinin şahit olduğu nifak hareketlerinde din, daima bir istismar aracı olmuş ve münafıklar kendi şahsi ve kirli emellerini gerçekleştirmek adına dini tahrif ve tahripten geri durmamışlardır. Dolayısıyla her nifak hareketinin, aynı zamanda “dini metinleri tahrif” ve “İslam toplumlarını içeriden tahrip” hareketi olduğunu söyleyebiliriz.

İslam tarihi bize göstermiştir ki Müslümanların zaafa düşmesi ve sahip oldukları devletlerin yıkılması, haricî düşmanlar sebebiyle olmamış, Müslümanları birbirine düşürerek fitne ortamı oluşturan dâhilî düşmanların hile ve desiseleriyle olmuştur. Bu nedenle İslam ümmetinin bekası ve selameti için bize düşen; tarihi olaylardan ders çıkararak haricî düşmanlarla nasıl mücadele ediliyorsa bizden görünüp haricî düşmanların güdümünde hareket ederek İslam’ı içerden yıkmaya çalışan din tahripçileriyle mücadele etmektir. Fakat münafıkların ikiyüzlü karakteri, ilkesiz duruşları, sinsi ve göstermelik tavırları onlarla mücadeleyi zorlaştırmaktadır. Dolayısıyla bu mücadeleyi sağlıklı bir şekilde yürütebilmek için nifak hareketlerinin temel karakteristik özelliklerini çok net bir şekilde tespit ve tahlil etmemiz gerekmektedir. Aksi takdirde bu sinsi düşmanla mücadelede başarılı olunması mümkün değildir.

Malumdur ki bir Müslüman için en yüce gaye, Allah’ın rızasına nail olmaktır. Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de bu gerçeğe şöyle işaret etmiştir: “Allah, mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedî olarak kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler vaat etti. Allah’ın rızası ise hepsinden büyüktür, işte bu büyük başarıdır.” Ancak dini tahrip davasını güden kişiler için böyle bir maksat yoktur. Onların bütün gaye ve maksatları, İslam birliğini bozmak, Müslümanların gücünü kırmak ve böylece kendilerine bu görevi tevdi eden İslam düşmanlarına şirin görünmektir.

Din tahripçileri Allah’ın kesin emirleri ve yasakları konusunda taviz vermekten geri durmazlar ve bedel ödemeyi göze almazlar. İslam dininin yücelmesi için dünyalıklarından ve konforlarından vazgeçmezler ve türlü bahaneler uydurarak zorluk zamanlarında Müslümanlarla beraber hareket etmezler. Aslında bu tutum bizlere yabancı değildir.

Camiye alternatif çekim merkezleri oluştururlar.

Camiler, Müslümanların ibadet için bir araya geldiği, sevinç ve acılarını paylaştığı, ümmetin birlik ve beraberliğinin tezahür ettiği mekânlardır. İslam tarihi boyunca çok önemli fonksiyonlar icra eden camiler, Müslümanların kardeşçe aynı kıbleye yönelerek ibadet etmesini sağlayan vahdet merkezleri olmuştur. Farklı mezheplere, meşreplere mensup Müslümanlar camide omuz omuza vererek aynı Allah’a yönelmiştir.

Bundan dolayı dini istismar eden örgütlerin ilk yaptığı şey, eline geçirmek istediği kişiyi çeşitli bahaneler üreterek camiden uzaklaştırmak olmuştur. Camiden koparılarak İslam’ın ana yolundan uzaklaşan bir Müslüman, camiye alternatif mekânlarda dini tahrip etmeye çalışan din istismarcılarının kucağına düşebilir ve “İslam’a hizmet ediyorum.” zannıyla İslam düşmanlarının bir piyonu hâline gelebilir.

Dini tahrip eden yapıların önemli bir özelliği de kendi dinî anlayışlarını mutlak hakikat kabul ederek diğer anlayışları hatalı ve batıl kabul etmeleridir. Bu anlayış, aslında müntesiplerine “Bize tabi olanlar, hakikate tabi olur ve ebedi kurtuluşa erer. Bize tabi olmayanlar ise batıl yoldadır ve ebedi kurtuluşu garanti değildir.” düşüncesini empoze etmek içindir. Bu düşünceye inanan kişiler de maalesef bu yapıların mahkûmu olmaktadır. Hâlbuki dinimiz böyle bir hakikat tekelciliğini asla kabul etmemektedir. İman esaslarına gönülden inanmış ve gücü yettiğince Allah’ın emirlerine uyan ve yasaklarından kaçınan her Müslüman, ebedi kurtuluşa erecektir.

Son söz olarak şunu ifade edelim ki din tahripçilerinin karakteristik özelliklerini çoğaltmak mümkündür. Müslümanlar olarak yaşadığımız çağın belki de en büyük imtihanı, dini ihya davasıyla ortaya çıkan din tahripçilerinin suret-i haktan görünen batıl fikirleridir.  Bu sıkıntıları aşabilmemizin yegâne yolu, mücadele ettiğimiz olguyu iyi tahlil edebilmekten ve İslam’ın asli kaynaklarından doğru bir yöntemle elde edilen sahih dinî bilgiyle bilinçlenmekten geçmektedir.

Selam ve dua ile…