Sözlükte, saflığını anlamak için altın ve gümüş gibi değerli maddeleri ateşte eritmek anlamına gelen fetn (fütûn) kökünden türemiştir. Nitekim iyiliği ve kötülüğü belli olsun diye insanın değişik muamelelere tabi tutulup denenmesi, kısaca insanın herhangi bir şekilde imtihana tabi tutulması karşılığında da “fitne” kelimesi kullanılmıştır.

Fitne kelimesi dilimizde insanlara fenalık yapmak, onları belaya uğratmak ve genelde toplumda kargaşa çıkarmak gibi kötü fiil ve davranışlar için kullanılmaktadır. Fitne denince akla münferit bir takım olaylar sebebiyle ortaya çıkan küçük çaptaki bazı kötü davranışlar akla gelmekte ise de esas itibarı ile fitne, toplumun büyük kesimlerini ilgilendiren olaylar için kullanılır. Fitne, insanla ilgili bir kavram ve eylem olması itibariyle burada insan unsurunun önemli bir rol oynamaktadır. Bir toplumun, fitneye kaynaklık edebilecek insanları ya da anlayışları içinde barındırması ve böyle bir konumun varlığına razı olması her şeyden önce o toplumun kendi varlığını ve bekasını ilgilendiren bir konudur. Toplum, kendi içlerinde bu tür bozulma ve düzensizlik ortamlarına zemin oluşturmama yolunda gerekli tedbirleri almak zorundadır.

İslam dini, fitneyi şiddetle yasakladığı gibi, fitneye götüren fiil ve davranışları da yasaklar.

Müslüman kimse kardeşleri hakkında iyi niyet (hüsnü zan) beslemelidir. Zira bu dinimizin gereğidir. Ayrıca fitnenin def’i böyle bir tutumu gerekli kılmaktadır. Birbirimiz hakkında iyi düşünmeli ve birbirimize müminler olarak güvenmeliyiz. Bir kişi hakkında iyi düşünmek ve ona güvenmek, onunla ilgili gerekli tedbirlerin alınmasına engel de teşkil etmemelidir. Bu, her kes için geçerli ve hatta gerekli bir kuraldır. İman sahibi oluşundan dolayı Müslüman kardeşimize güvendiğimiz ve hakkında kötü düşünmediğimiz gibi, nefis sahibi olduğumuzdan dolayı da hiç birimizin kötü bir davranış sergilemeyeceğimiz ihtimal dışı değildir. Bir insan hakkında hüsnü zanda bulunmakla birlikte, ona karşı tedbirli olmak ve ona tam güvenmemek birbirine zıt hususlar gibi görülmemelidir. Çünkü evham ve asılsız şüphelere yol açmamak için gerekli tedbire başvurmak daha uygundur. Zira bu tedbir, hem insanı suizandan korur hem de bu yolla günaha girmesini önlemiş olur.

Müslümanlar her an için fitne tehlikesine karşı uyanık olmalıdır. Zira fitneyi çıkarmanın en kolay yollarından biri de, yalan haber yaymak, insanların kusurunu araştırmak ve söz taşımaktır. Onun için Müslüman bir kimse, kendisine getirilen her haberi doğru kabul edip peşine düşmeyecektir. Her zaman, kendisine ulaştırılan bilgilerin aslının olup olmadığını araştıracak ve dedikoducuların, fitnecilerin tuzağına düşmeyecektir.

Müslüman, emin, güvenilir kimsedir. Ondan hiç kimseye zarar gelmez, gelmemelidir. Çünkü Müslümanın inancı bunu gerektirir. Aksine Müslüman, başkasının kusurunu, eksiğini görmezden gelmeli, ayıbını örtmelidir. Müslüman her ne olursa olsun fitneye çanak tutmamalıdır.

Fitneyi körükleyen en önemli fiil ve davranışlardan biri de yalan söylemektir. Özellikle bazı insanlar olmayan şeyleri olmuş gibi göstermek suretiyle ortalığı, toplumu daima fitne ve fesada sürükler. Yalancılık aynı zamanda nifak/iki yüzlülük alametlerinden biridir. Yalan söylemekten kaçınmayan kişi, her türlü fitneyi rahatlıkla çıkarabilir.

Müslümanlar arasında suizan, dedikodu ve gıybetin yaygınlaşması sonucunda fitne-fesadın yaygınlaşması, toplumsal bir felâket olarak kabul edilmelidir. Zira toplumu ayakta tutan en önemli dayanaklardan biri, birlik ve beraberliktir. Bunu sağlayan en güçlü bağ ise sevgi, hak ve hukuka saygıdır. Bu sevgi bağının ve toplumun birlik ve beraberliğinin en büyük düşmanı fertler arasında kin ve nefretin yayılmasıdır. Kin ve nefreti körükleyen ve bunun toplumda çoğalmasına yol açan fitnenin, Müslümanlar için ne kadar tehlikeli olduğunu bildirmektedir.

Sonuç olarak fitnenin zararlarını şöyle özetleyebiliriz:

Fitnenin çeşitliliğine göre zararları da büyüklük veya farklılık arz eder. Tarihi süreç içinde

Müslümanlar arasında etkili olan fitneler olmuştur. Elbette bunların zarar ve etkileri de o nispette büyük ve kalıcıdır. Meselâ İslâm tarihinde fitnenin en önemli başlangıç noktası kabul edilen ve Hz. Osman’ın şehit edilmesi çerçevesinde cereyan eden üzücü olaylar o günden beri etkisini sürdürmüştür. Bu olayları fırsat bilen İslâm düşmanları, Müslümanları sürekli birbirlerine düşürmesini başarmıştır. Bir ülke veya toplumda ortaya çıkan fitne, çoğu zaman o ülkenin parçalanmasına ve o toplumun da perişan veya yok olmasına sebebiyet vermiştir. Tarih bunun ibret verici örnekleriyle doludur. Küçük bir topluluk ve hatta bir aile içerisinde vuku bulan fitne, genellikle o topluluk veya ailenin dağılmasına yol açabilmiş, hem dünya hem de ahiret hayatlarını mahvetmiştir.

Müslüman daima fitneden kaçınmalıdır.

Selam ve dua ile.