İyiyi yüceltmek, iyiyi beslemek, kötünün kötülüğün karşısında olmak caydırıcıların cazibesine kapılmadan doğru bilinen yolda yalnızda kalsan yalnız kalabileceğini bile bile yürümek… Amaç ne ise oraya insan sadece duruşunu bozmadan ulaşabilir. Dostlarınızın samimiyeti sizin güvenli limanda oluşunuzun teminatıdır. Süslü sözlere değil insanın özüne, yüzlerindeki samimiyete, ellerini tuttuğunuzda güvene, gözlerine baktığınızda sıkıntı yok hissini hissettiğiniz yol arkadaşlarınızın olması bir lütuftur. Biz olmayı, kendimiz kalmayı başardığımız için, bizleri başkalaştırmaya çalışanlara kalben ve ruhen karşı olduk. Birilerini yüceltip onun yücelmesi ile yücelmedik. Yanlışına yanlış, doğrusuna doğru dediğimizden, dostlarımızın yanlışlarını dostluğumuz bozulur diye söyleme kaygısı taşımadığımızdan, adam olmayı Allah'a hakkıyla kul olmanın sonucu olarak gördük. Dedikodu bataklığında çürümeden birileri mutlu olsun diye değirmenine ölü kardeşimizin etini taşımadık ve tüm bunlarla mücadele ettik. İyi kötünün canını yakan şeydir, hatta iyi gibi görünen kötünün de. Yanağımıza tokat atana öbür yanağımızı dönmedik. Kimseye düşman olmadık ama düşmanın kim olduğunu da her zaman bildik. Aldandık ama aldatmadık ve aynı delikten ikinci defa ısırılmadık. Biz nefretten, hor görüden tektipleştirmeden yana değil sevgiye, saygıya, değer ve erdemli insan olgusuna inandık. En büyük sermayemiz kendisine yabancılaşan değil kendisini tanıyan, kendisine inanan insanlar oluşumuzdandı. İnsanın bedenen ve ruhen başkalarına bağlı varlık olmaktan ziyade kendini tanıyan ve tamamlanmış özgür bir birey olduğuna inandık. İçe dönük ve ümitsiz bir varlık olmaktan ziyade gözü pek, hayalleri olan ve bir çabadan sonra başka bir çabaya başlayan umutlu insanlar olduk. İnsanların anlamlı birer varlık olmasından dolayı insanı yeniden topluma kazandırmak, uyuyan beyinlerini uyandırmak için gayret ve çabadan geri durmadık. Boş laflar yapmadık. Kendimizi ve ötekini ayakta tutacak, ruhumuzu aydınlatacak ve önümüze ufuklar açacak insanın yaşamına dair yeni yollar açmaya karar vererek etimizle kemiğimizle çalışmak gerektiğine inandık. Kısır çekişmelerden ve içi boş söylemlerden uzak heybemizi dolduracak anlam yüklü kavramların peşinden gittik. Şefkat, merhamet, sükunet, dirayet, adalet, hidayet, hikmet ve körü körüne taklidin dışında neyi gerektiriyorsa onun peşinden gittik. Başkalarının irade ve emeği ile elde edilmiş hiçbir şeyin üzerinden kendimize müktesabat hazırlamadık. Kendi irade ve emeğimizle elimizden geldiğince dilimiz döndüğünce oluşturduğumuz kalıcı ve kaliteli müktesebatlar bırakmaya gayret ettik. Mükemmele erişip bu vehme kapılan zayıf ve tehlikeli karakterlerden uzak olduk. Bizi hayatın akışında tutacak zorluklara direnmeyi ve hedefleri gerçekleştirmeyi sağlayacak amaçlar için kollarımızı sıvadık. Bizlere ilham veren nimetleri yerimizde durarak elde etmeye çalışmadık, tam aksine arayarak, zihnimizi ve ruhumuzu geliştirerek ve Allah'ın bu çabaları sonucunda bizlere verdiği feyze dua ettik. Bütün kitapları tek bir kitabı okumak ve anlamak için okuduk. Ruhumuzu, zihnimizi yol heybemize azık olarak aldık. Konjöktürel davranmadık, oportünist olmadık. İnsanca yaşam ve insana yaraşır ne ise o olduk. Her zaman yeni bir medeniyet kurma, yeni bir zihin inşa etme gayreti ile ortak vicdana ve ortak akla sahip özgün tutarlı ve bütüncül zihinleri harekete geçirme kabiliyeti ile hareket ettik. Düşünceyi hayattan, bilgiyi ahlaktan ayırmadan bütünlüğü bozmadan haddimizi bilerek ve en asli bilginin en büyük erdem olduğuna inandık. Kendisini terbiye etmeyenin, kendisine edep dersi vermeyenin başkasına edep ve terbiye dersi veremeyeceğine inandık. Özgürlüğü önce kendi içimizde arayıp inşa ettik. Diğer insanlarla ortak bir kamu alanında karşılıklı saygı içinde yaşamaya çalıştık. Biri olmadan diğerinin de anlamının kalmayacağına inandık. Velhasıl "Emrolunduğumuz gibi dosdoğru olmaya çalıştık", zira “insan ancak kendi çabasının sonucunu elde eder.” (Necm Süresi 39)