Spinoza’nın Etika kitabında şöyle yazar: İnsanların kötü olarak değerlendirdikleri durumlar, duygusal etkilenişlerindeki farklılıklara dayanır.

“Kafalar ne denli ayrıysa, beğeniler de o denli ayrıdır.” Kötü olma hali, bir his ya da tutku olarak, insan doğasında temellenen ve insanın gücünü elinden alarak onu edilgin kılan bir duygu durumudur. Ahlak felsefelerinde, kötülük, düşünülemez bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Kötülük ve diğer düşünülemeyen kavramlar, duyuların bizi yanıltmasından kaynaklanan hakikat dışı görünüşlerdir. Düşünülebilenler, iyilik, varlık, erdem gibi kavramlardır. Felsefesini mutlak ve örgütlü kötülük üzerine kuran  Amerika  Kongresi’nde bir insan katilinin, bir soykırımcının salondaki seçilmişleri tarafından nasıl alkışlandığına, vicdanı olan  tüm insanlık kahrederek şahit olduk. Alkışlayanlar adeta eli on binlerce çocuk, kadın ve canlının kanıyla boyanmış birisini vicdanı, merhameti  kurumuş ve insanlık adına tek bir iyilik hücresi kalmayan utanma duygusunu bile utandıracak  şekilde alkışladılar. Tabi ki çocuk katili, soykırımcı bu katliamları insanlık adına dünyayı iyileştirme adına yaptığına kendisini  inandırarak yaptığını söyler. Hiçbir ilahi öğreti, ahlaki ve insani öğretiler kötülük üzerine düşünce üretmez. Kötülüğe karşı iyiliği geliştirir, iyiliği teşvik eder. İnsanların akıllarını kullanmayı bilmedikleri için, iyi ve kötü kavramlarının da içinde olduğu birçok kavramı, öteden beri edindikleri belli önyargılardan hareketle ortaya koyduklarını belirtirler. (Spinoza)  Kötülük aklını kullanmayan, duygularının esiri olmuş insanla kötülük sorununa dönüştü. Hatta bugünkü geldiği nokta itibarı ile örgütlü kötülüğe dönüşmüş durumda. Bir çocuk katilini bir kadın katilini, bir soykırımcıyı bir anne olarak, bir baba olarak, bir kadın ve erkek olarak 58 kez ayakta, 76 kez oturarak alkışlıyorsanız örgütlü kötülüğün en önemli taşıyıcısınız demektir. İnsanlar genelde uyum içerisinde olduklarını yansıtırlar çevrelerine. Ama baktığınız zaman size iyi olan ona kötü olabiliyor ona iyi olan size kötü olabiliyor. Günümüzün en büyük örgütlü kötülükleri lider eksenli olmaktadır. Liderin çıkarı menfaati diğerleriyle uyuşmadığında ya da “ben istedim böyle olsun, böyle olmalı” gibi talepler, lidere bağlılar tarafından tıpkı bir orkestra şefinin yönetimindeki gibi hep bir ağızdan kötülük marşları söylenmeye başlıyor. Kötülüğe, zanlar düzeyinden bakılmasından dolayı,  eksiklikler, çürümeler, çirkinlikler ve kabahatler bir türlü anlaşılamamıştır. Kötülük ve iyilik halleri de kişiye gruba topluma göre değişiyor. Başkasına kötü ya da kötücül  olan kendisine ve çevresine iyi olabiliyor. İki hal durumunda davranış sergileyen kişiler ruh hallerinin esiri olmuşlardır. Örgütlü kötülük uygulayıcılarında saf duygu aramak aptallık olur. Örgütlü kötülük, akla dayanan akılla karar alınmış, planlı ve programlı kötülüktür. Kötülük, karşıdakine bir güç gösterisi bedensel zorbalık; örgütlü kötülük ise grup ve kitle psikolojisine yönelik, dezanformatik, yalan haberler, olmayan şeyleri olmuş gibi göstererek karşıyı itibarsızlaştırma, aşağılama, ontolojik olarak yok etmeye dönük zorbalık gösterisidir. Kayseri’de patlak veren Suriyeli göçmenlere yönelik yapılan saldırılarda örgütlü kötülüğün kitlesel hale dönüştüğüne ve Suriyeli göçmenlerin yaşadıkları şehirlerde eyleme dönüşmüş haline şahitlik ettik. Bu göçmenlerin korkudan sokağa çıkamaması, iş yerlerine gidememesi gibi sonuçlara yol açmıştır. Kötülüğe dayanan gücü karşıya kullanarak gücü artıramazsınız, size gücünüz artmış gibi görünebilir ama sessiz  nefretin gücünden haberiniz olmaz ta ki bir gün  birikmiş öç alma denizinde boğulana kadar. Bu yüzden bir şeyin iyi ya da kötü olduğunu bilmek zor değildir, bu bilinebilir ama sorun ahlaki değildir. Gözü dönmüş örgütlü kötülük iyi olmak adına mücadele veren müzakerede karşılıklı anlaşma ve barışçıl yolları deneyen insanları da yok etme yönünde fiili eylemler düzenlemektedir. Hamas lideri İsmail Haniye’nin İran’da devlet başkanı düzeyinde korunaklı bir yerde şehit edilmesi gibi. Düşündürücü bir çok soru bu kötülükte kafa karıştırıyor maalesef. Düşman ülkelerin kendi aralarındaki çatışmaları kırmak için Haniye’nin kurban edilmesi gibi. Özgür ve güçlü insanların eylemleri iyi, köle ve güçsüz insanların eylemleri kötüdür. Kölelik, bir sosyal statü değildir, bir yaşam kipidir. Kısacası kötülük, bir hiçtir çünkü ilişkilerin hiçbir bileşimini, hiçbir bileşme yasasını ifade etmez. Her karşılamada, ister bir şeyi yıkıma uğratalım ister yıkıma uğrayalım, kendinde iyi olan bir ilişkiler bileşimi meydana gelir.