Daracık çizgilerle çizilmiş, ufukların ardında
En ücra sınırlarda, ölüm ıssızlığında
Varlığından usandığımız, her günün aynısı,
Hüzün yüklü makamsız şarkılarda
Yaşıyoruz ama nasıl?
Küçük övünçlerin büyük iknalarıyla
Hayatı tılsım, güneşi soğuk sayarak,
Geçmişi yok geleceğimizi varsayarak,
Sigaraların savrulan dumanlarına bakarak,
Adı kalmamış gençliğimizin küllerini savurarak
Bazen depresyon bazen neşeli yaşayarak
Bazen iç, en çokta of çekerek,
Kasvetli yılların acısıyla.
Ha şöyle ha böyle
Yaşıyoruz ama nasıl?
Ne yakın olanı sevebildik ne de uzağı.
Sönük yaşamımızın içinde, platonikti aşk.
Şefkat isteyen bir çocuk gibi beklerken onu,
Hep arasatta kaldık
Çekingen gülümseyişle haykırdık duygularımızı,
Kimselerin olmadığı anlarda, yıldızlara anlattık,
Gönül bağlanacak birilerinin olup olmadığını.
Aşina olduğumuz suskun bir ses gelir
Ve okşamadan çekip giderdi.
Sis perdelerinin gölgesine takılırdı güvencemiz,
Tutkularımızı donduran bir buz gibi
Yaşıyoruz ama nasıl?
Sonu gelmez anılar işleyerek hayatımıza,
Güneşin doğuşunu değil de batışını uğurlayarak
Yaslanırız, kara korkulara,
Kalbimizin iniltilerini dindirmek kaygısıyla
Arasıra fısıltı gibi şarkılar mırıldanarak,
Her daim beklemediğimiz yerden azarlanarak,
Ve rastlantı mutluluklar ısmarlayarak rüyalara
Neon lambaları söndüğü anda.
Bize kalan ise hep ürkek ürkek seyretmektir hayatı,
Koyu demli çaydır bizim hikayemiz,
Yavaş yavaş tüter, azar azar köpürür,
Hayallerimizi peşi sıra sürür de sürür
Yaşıyoruz ama nasıl?