İki milyarlık bir ümmetin en halis müntesibi olan iki milyonluk Gazze, gözlerimizin önünde erimeye devam ediyor.
Oradaki kardeşlerimiz ölümüne direnişe devam ederken, işgalci Siyonistler ise ne pahasına olursa olsun, bu cefakâr halkı, yerinden etmek için elinden geleni yapıyor. Meclislerinde Filistinlileri kendi memleketlerinden sürmek için yasa bile çıkardılar. Yani dağdan gelen bağdakini kovuyor. “Uygar dünya” veya “muasır medeniyet” gibi afra tafra sıfatlarla parlatılan vahşi batı ve tüm dünya da buna seyirci kalıyor. Hiçbir devlet veya etkili ve yetkili BM, AB, AP gibi kurum da buna sesini çıkarmıyor.
İşgal, tehcir, soykırım ve katliam gibi tüm bu zorbalıklar bir daha gösteriyor ki, Siyonist Yahudi ve arkasındaki zalimler, sadece güçten anlarlar. Uluslararası kurum ve kuruluşların kararları falan sadece oyalama ve zalimlere zaman kazandırmaktan ibarettir. Siyonistler son aylarda çok açık ve net bir şekilde Filistin ve “arzı mevu’d” (!) sınırları içinde kalan 12 veya daha fazla ülkenin tamamen veya kısmen işgal edeceklerini açıklıyorlar. Şu halde İslam ümmeti içinde insaflı ve aklıselim liderler zulme karşı duyarlı olan birkaç lideri de yanlarına alarak harekete geçmelidirler.
Tarih boyunca hak batıl savaşında genel olarak batıl tarafı, fiziki ve maddi açıdan kat kat daha güçlü olmuşlardır. Ancak hak cephesinin manevi gücü batıla karşı galip gelmesine vesile olmuştur. Maalesef manevi güç açısından istenilen durumda değiliz. Ama bir asırdır insanlık dışı muameleye maruz olan Filistin’in ölümüne direnen mücahitlerinin mana gücü yerindedir. Güçlü olan haklı değil, haklı olan güçlüdür. Mazlum Filistin halkı ve bir iki asırdır işgal ve sömürü altındaki halklar, mazlumdurlar ve haklıdırlar. Haklı oldukları için güçlüdürler ve kazanacaklardır.
Ümmet olarak bizim asıl gücümüz, daha çok manevi olmuştur. Önemli olan bizim ilahi yardımı hak etmemizdir. Hak ettiğimiz anda Bedir’de, Huneyn’de gönderilen ilahi ordular, hazır kıta beklemektedirler. Allah (cc) şöyle buyurur: “Evet, eğer (siz Hakk ve hayır yolundaki sıkıntılara) sabrederseniz, (günahlardan da) sakınırsanız ve onlar (düşmanlarınız) da aniden üstünüze (saldırırsa yine) Rabbiniz size meleklerden nişanlı beş bin kişiyle (yani görmediğiniz, ama hissettiğiniz manevi desteklerle) yardım eriştirecek ve imdadınıza yetişecektir.” (Âli İmran 3/125)
Maddi gücü küçümsüyor değilim. Nitekim Rabbimiz şöyle buyurur: “Onlara (gizli, açık düşmanlara) karşı gücünüzün yettiği kadar (bütün imkânları kullanarak siyasi, askeri ve iktisadi her türlü) kuvvet ve bağlanıp beslenen atlar, (bugün ise üretilip devamlı bakımı yapılan uçaklar, füzeler, tanklar vd. savaş araçlarını) hazırlayın. Ki bunlarla Allah’ın ve sizin düşmanlarınızı ve Allah’ın bildiği (ama) sizin bilmediğiniz diğer (gizli şer ve nifak odaklarını) korkutasınız (ve caydırıcılık gücüne sahip olasınız. Bu konuda cimrilik ve tedbirsizlik yapmayasınız). Allah yolunda (cihad uğrunda ve milli savunma amacıyla) her ne harcarsanız, (nasıl bir katkı sunarsanız, o ahirette) size tam olarak ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız. (Allah adalet sahibidir.) (Enfal 8/60)
15 Temmuz nasıl ki, ülkemiz açısından ulusal bir kırılma noktası ise, “Aksa Tûfanı” da İslam ümmeti için küresel bir kırılma noktasıdır. Dünyanın dört bir yanında İslam’ın halkların gündemine girmesine vesile olan, nice uyuyan vicdanların uyanmasını sağlayan ve bir milyondan fazla insanın hidayetine vesile olan bu kutlu direniş, çok yönlü değerlendirilmesi gereken bir vakıadır.
Sayın Cumhurbaşkanı küresel bir lider olmak için büyük bir fırsatın eşiğindedir. Altı asır boyunca hilafeti temsil etmiş ve İslam ümmetine liderlik yapmış, Osmanlı İmparatorluğunun bakiyesi olan Türkiye Cumhuriyetinden tüm ümmetin doğal bir beklentisi var. Bu beklentiye gereği gibi cevap vermeyip sadece beyanatlarla sınırlı kalmak, halkları hayal kırıklığına uğratmaktadır. Eğer Türkiye elindeki imkânlarla fiili olarak işe müdahil olsa, bunun çok yönlü, çok büyük ve çok bereketli getirileri olacaktır. Yani Türkiye zulme karşı duruş sergileyen birkaç ülkeyle beraber fiili olarak bu savaşa müdahil olsa, kaybetmeyecek, kesinlikle kazanacaktır.
İşgalci, gasıp, Siyonist Yahudi, fiili bir girişim görür görmez geri adım atacaktır. Özellikle Katar, Pakistan, Nijerya, Pakistan gibi devletlerin desteğini de alarak bu soykırımı durdurma girişiminde bulunma çok bereketli sonuçlar getirecektir. Kaldı ki, Avrupa ülkelerinden de siyasi olarak destek verecek birkaç ülke çıkacaktır. Siyonistler ve onların arkasındaki güçler, böyle bir girişimi karşılarına alamayacaktır. İşin bir de mana yönü vardır ki ilahi yardımın bizimle beraber olmasıdır. Allâh'ın (cc) yardımı bizim arkamızda olunca karşımızda duracak bir güç olamayacaktır. Allah (cc) şöyle buyurur: “Eğer Allah (herhangi bir konuda ve düşman karşısında) size yardım ederse, artık (hiç kimse) sizi yenilgiye uğratamayacaktır ve eğer sizi ’yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, O’ndan sonra da size yardım edecek kimse (çıkmayacaktır). Öyleyse mü’minler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler-etmelidirler. (O’nun nusret ve inayetini gözlemelidirler.) (Âli İmran 3/160) Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...