Malumdur ki, medrese tahsilinin, Arabi ilimleri öğrenmenin ve öğretmenin asli hedefi Kur'an ve Sünnetin anlaşılıp yaşanması ve sonra da anlatılıp yaşatılmaya çalışılmasıdır. Kur'an'ı Kerimde namazla ilgili 53 ayet, ama cihad ve şehadetle ilgili 530 ayetin varlığı dikkat çekicidir. Yani cihatla ilgili ayetler, namazla ilgili ayetlerin tam on katıdır. Hadis kitaplarında da cihad ve şehadet konusunun sair konulardan çok daha uzun ve kapsamlı olduğunu görürüz. Medrese uleması ve talebelerinin sadece bu sayılardan dahi alması gereken dersler vardır.

Kur'an ve Sünnet anlayıp yaşamada ilk sırada doğal olarak âlimler ve ilim talebeleri gelir. Şu halde Medrese öğretim ve eğitiminde ilim ve irfanın yanında her çeşidiyle cihadın da bulunması, olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Kendisi Kur'an ve Sünnet ’in mesajlarını gereği gibi kavrayıp yaşamayan âlimin talebelerine de halkına da gereği gibi faydalı olması düşünülemez.

“Mâ lâ yutimmu illâ bihi fe-huve vâcibun” kuralı gereği, sosyal, siyasal, ekonomik, kısaca maddi manevi hayatımızın tüm yönlerinin gereği gibi yaşanması, cihatla mümkündür. Cihad olmadığı zaman hiçbir değerin gereği korunması ve hiçbir amelin gereği gibi yaşanması mümkün değildir. Nitekim Resûlullah (sav) şöyle buyurur: “Îne/faizle ticaret yaptığınız, hayvancılık ve ziraat gibi işlere aşırı dalıp dünyaya bağlandığınız ve cihadı terk ettiğiniz zaman, Allah (cc) size zilleti musallat eder. Ve dininize geri dönmedikçe de bu zilleti üzerinizden kaldırmaz.” (Buhari)

Konuyla İlgili Bazı Tespitler

•             Tüm peygamberler ilim ve irfanı öğretmek için gelmişlerdir. Sonra onların havari ve ashabı ilim irfan öğretmeye devam etmişlerdir. Ancak öğretilen ilim ve irfanın hayatta ma’kes bulması, ancak fiili cihatla mümkün olmuştur.

•             Mekke döneminde ilim vardı. Ancak o ilmi hayata tatbik etmek, gereği gibi mümkün olmuyordu. Ne zaman ki Medine’ye gidildi, önce kavli ve eğitim cihadı yoluyla alt yapı oluşturuldu. Sonra fiili cihatla İslam devletinin temelleri atıldı. Sonra aşama aşama İslam hayatın her alanına hâkim olmaya başladı.

•             İlim ve irfan cihatla iç içe olduğu zaman muteber olur. Cihattan soyutlanmış mücerred bilgi meyvesiz bir ağaç ve sonuçsuz boş bir çabadan öteye gitmeyecektir. Evet, cihattan mücerred ilim tamamen faydasızdır diyemeyiz. Bu mücerred ilmin, insanın iman, taat ve ibadet pratiğine elbette faydası vardır. Ancak asıl murad olan pratikte yaşama ortamının hazırlanması ancak cihatla mümkündür.

•             Bazı ayet ve hadislerin tek taraflı bakışla yanlış yorumlanması sonucu cihad, kimi çevrelerce gereği gibi gündem olamamaktadır. Bir yanda ılımlı İslam projesinden etkilenerek cihadı terör olarak görenler. Diğer yanda cihad amelinden mücerred ilim ve irfanla iştigali kâfi ve cihattan çok daha önde ve üstte gören anlayışlara şahit olmaktayız. Bu konuda çokça istismar edilen bir hadis de; “Küçük cihattan büyük cihada döndük” mealindeki hadisi şeriftir.

•             İlim ve irfanın yanında Cihadın da öğretmeni olan Resûlullah (sav) bu konuda en bariz örneğimiz ve önderimizdir. Rabbimiz onu bize örnek gösterip “Ve lekum fi Resûlillahi usvetun hasenetun” derken sadece “yeme içme” “giyim kuşam” ve sosyal hayattaki davranışlarını kast etmiyor her halde? Yine Resûlullah (sav) bizzat “El-Ulemâu veresetu’l-Enbiyâ” derken, âlimlerin sadece ilim irfan değil, cihad ve mücadelesinde de onun varisleri olmaları gereğini vurgulamaktadır.

•             İlim irfan ve cihatta Resûlullah'ın (sav) talebeleri olan Ashabı Kiram (ra) Resûlullah’tan (sav) sonra bir o kadar bariz örneklerimizdir. Sahabenin hayatına baktığımız zaman onlardan her birinin; fazilet ve erdemleri kuşatmanın yanında, ilim, irfan ve cihatta da muazzam örneklikler buluruz. Ancak ümmet olarak sekülerizme yenik düşeli, Resûlullah (sav) ve ashabının hayatına bakış açımızda şaşılık oluştu. Onların hayatını incelerken; yemişin özü ve aslı mesabesindeki ilim irfan ve cihad yerine, kabuk hükmündeki detaylarla ilgilenme öne çıkmaya başladı. (Sarığın ucu hangi yana ve ne kadar sarkıtılmalıdır. Şalvar veya fistanın boyu veya kıyamda ayakların aralık mesafesi gibi konular…) Bi’r i Maûnede 72 âlim sahabenin şehit edilmesi yüreğimizi yakarken, Riddet savaşlarında şehit olan âlim sahabenin 600-700 kişi olarak kayda geçmesi bizi hayrete düşürmektedir. Yani cihad meydanında âlim mücahitler ihtiyaç çok olduğu gibi, medreselerde de mücahit âlimlere ihtiyaç vardır.

•             Şunu da unutmayalım ki, batıl cephenin hakka karşı söyleyecek sözü olmadığından hep sinsi ve kalleş yollara başvurmuştur. Özellikle teknoloji ve kitle iletişim araçlarının altın çağı ve sosyal medyanın devasa gücü, batıl cephenin tuzaklarında çarpan etkisi yapmıştır. Henüz gelişme aşamasındaki yapay zekânın devreye girmesi bu tehlikeyi daha da büyütecektir.

•             Evet, cihadın terörle özdeşleşmesi için geliştirilen planlar göz artı edilemez. Özellikle son çeyrek asırda yaşadığımız DEAŞ, İŞİD, HAŞDİ ŞABİ ve HİZBULLAH gibi örnekler cihadın yüzünü karartmak için çok etkin tuzaklar olmuş ve olmaya devam etmektedir. Ancak “su-i misal misal olmaz” kaidesince ümmet olarak bu tuzaklara düşmemeliyiz. Bu tuzakların deşifre edilip ümmete cihadın pak yüzünün gösterilmesinde yine ilim ve irfan sahiplerine büyük bir görev düşmektedir. Bu da ilim ve irfanın cihatla tamamen girift olduğuna ayrı bir delildir.

•             Müslümanların birçok evladının DEAŞ, IŞİD gibi İslam düşmanları için vekâlet ordularına dönüşmelerinin en büyük sebebi cehalettir. Hamas gibi ümmetin yiğit gençlerinin Rabbani davetçi ve mücahitler olmalarının en büyük saikı, ilim irfandır. Başka bir dille cahil mücahit İslam’ın yüz karası olurken, âlim mücahitler İslam’ın ve ümmetin yüz akı ve iftiharı olmaktadır. Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...