Bir önceki yazımızda hayır çarşımızı talebe gözüyle değerlendirmiştik. Ancak sayfa yetmediği için, bu yazımızda da kaldığımız yerden devam edelim inşâallah. Buyurun talebe gözüyle hayır çarşısı:
- Sorumluluk bilincinin ihyası ve pekiştirilmesi. Sorumluluk bilinci: “gerekeni, gereken zaman ve zeminde gereği gibi yapmaktır.” “bana ne? Demeyip ben yapmalıyım demektir.” Hayır çarşısında hep beraber, bu hissi dolu dolu yaşamış olduk.
- Cömertlik pratiği… Hayır çarşında arz edilen malları bağışlayanlar ve sair zamanlarda da İslami davanın idamesi için mal, zaman ve emek sarf eden her Müslüman, elbette cömertliğin öncüleridirler. Bir de burada arz edilen hizmetlerden alarak katkıda bulunanları da unutmamak gerekir.
- Diksiyon ve hitabet kabiliyetini geliştirme ve pekiştirmek. Çünkü insan; hayır çarşısında boca hitap etme durumunda kalmaktadır. Doğal olarak da kişi, toplum içerisinde konuşmasına dikkat etme ihtiyacı duyar. Bu durum, müşteriye bir malı ve insanlara davayı arz ederken, her davetçiye çok lazım olacak bir sıfattır.
- İlim medrese ve davanın reklam ve tanıtımına imkan… Hayır çarşısına gelen birçok insan biz talebelere siz kimsiniz, necisiniz, nerede neler öğreniyorsunuz? vb. soruları çokça sordular. Biz kendimizi tanıtırken, doğal olarak onlara medreselerimiz ve ilmin öneminden bahsettik. Bu da bir tanıtım ve davet vesilesi oldu. Nitekim bazıları, ben de çocuğumu medreseye göndereyim dediler.
- İhlasın pratiği, hasbi Allah cc için olma bilinci… Her Müslüman bilir ki, amellerde ihlas, bedendeki ruh gibidir. Ruhsuz beden, ihlassız amel, ber hebadır.
- Saygı sevgi, edep ve haya vb. ahlaki eğitimin pratiği… İlim talebesi, genelde medresede ve ilim tahsiliyle meşgul olduğundan, dış dünyayla iç içe değildir. Evet tatil günlerinde dışarı çıkıp kısmen haberdar olsa da fiili olarak dünya ve dünyalıklarla iç içe olmak gibi değildir. Hayır çarşısında bu tecrübenin pratiği ve dünya ile iç içeyken de ilim davetçi vakarını, edep ve hayasını muhafaza etmeyi öğrenmektedir.
- İtaat pratiği ve eğitimi… Hiçbir şeyin pratiği, edebiyatını yapmakla aynı değildir. “Yaşayan bilir” derler ya, işte itaat işinde de bu böyledir. Yaş, konum, statü gözetmeksizin emir sahiplerine itaat etmek. Ne diyordu efendimiz (sav): “ "Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah'ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyiniz ve itaat ediniz."(İbn Mâce, Cihad, 39; Buhârî, Ahkâm, 4) Diğer bir hadiste ise şöyle denmektedir: "Üzerinize başı kuru üzüm gibi siyah, Habeşli bir köle bile tâyin edilse dinleyin ve itaat edin."
- İrade öfke ve Nefis kontrolünde tecrübe. Sabır ve tahammül mektebi… Esnaf olanlar bilirler, alışveriş yapan insanlar arasında kimi zaman sabrın sınırını zorlayan anlar ve insanlar da olur. işte o zaman sabretmek ve eziyetlere tahammül göstermek önemlidir.
- Dış dünyadaki zorlukların farkına varıp ilim tahsiline şükretmek. “Eşya zıddıyla bilinir” diye bir deyim vardır. Gündüz geceyle, sağlık hastalıkla, iyi kötüyle daha net anlaşılır ve bilinir. İlim talebesi, çoğu zaman suyun içindeki balık misali, suyun kendisi için hayat olduğunu bilmez ve suyun dışına çıkmaya heves eder. Halbuki sudan çıktığı zaman geri dönemezse hayatı sonlanıp ölecektir. İlim aslında tüm insanlığın hayatıdır. İlim talebesi, ilim tahsiliyle sadece kendisine değil, insanlığa da hayat vermektedir de farkında değildir.
- Dava ve davetçilik bilincini pekiştirmek… Resulullah (sav) de davetin ilk yıllarında Pazar ve panayırlarda dolaşmış, İslam’ı insanlığa tebliğ etmiştir. Bir de Pazar yerleri, çok değişik iklim ve şartlara sahip insanların toplandığı yerlerdir. Dolayısıyla davet tebliğ için hazır bir imkan ve fırsattır. Bilindiği üzere ashabı kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) İslam’ı kıtalar ötesine, ticari seyahatlerle taşımıştır.
- Tüm renklerin kardeşliğine şahit olmak. Hayır çarşıları, Mekke dönemindeki panayırlarla birebir aynı olmasa da ciddi benzerlikleri vardır. buralarda da az da olsa Asya’dan, Afrika’dan değişik ırk ve renklerden kardeşlerimizle karşılaşabiliyoruz.
- Murakabe pratiği. Mürakabe: Her zaman, her yerde, gözetlenmekte olduğumuzu, ilahi mobeseler, radarlar tarafından tüm hayatımızın kayda alındığını bilerek yaşamaktır. Bu şuur ve idrake; her Müslümanın her zaman ihtiyacı vardır. Ama elbette ilim talebesinin; her erdem gibi bu şuura da ihtiyacı, hep daha fazladır. Yine bitiremedik. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...