Hemen soracaksınız, randevulu insanlık ne demek diye… şu kısa batı yolculuğumda şahit olduğum küçük bir anıyla anlatayım. Almanya’da görev yaptığım şehirde, kapı komşu biri alman, diğeri Türk Müslüman olan iki aile vardı. Alman ailenin bir bebekleri oluyor. Meşhur tabirle bebeğin kırkı çıktıktan sonra, bizim Müslüman aile, bebek görme âdetimiz gereği, ziyaret etmek istiyorlar. Gayet basit, insani bir görev ve komşuluk hakkı…
Tabi Almanya’da her şey randevu ile. Diğer Avrupa ülkeleri de aşağı yukarı böyle. Hastaneye, pastaneye, doktorların özel muayenehanelerine, herhangi bir misafirliğe, samimi bir arkadaşınızla buluşmaya. Kısaca her iş ve davranış randevu (termin) ile. Dolayısıyla Türk aile de aile ziyareti ve bebek görmek için randevu istiyorlar.
Peki, sonra ne mi olmuş? Efendim alman aile, 21 gün sonraya randevu vermiş. Hemi de tarih ve saat belirterek. 21 gün sonra, cumartesi günü, saat 13-15 arası ziyaretimize gelebilirsiniz. Terminli/randevulu hayata alışmış olan batı illerinde bu durum normal mi, bilmiyorum. Ancak bizim illerde bu tavır, aşağı yukarı ziyaretçi kabul etmemek olarak anlaşılır. Hatta sadece bebek görmeye değil, hiçbir zaman ziyaretimize gelmeyin manasına da alınabilir.
Hani resmi bir iş icabı, resmi bir daireye gitmek için randevu almak normaldir. Son yıllarda hastanelere randevuyla gitmenin de faydaları açıktır. Zaman kaybını önlemek, boş yere beklememek vb. birçok maslahattan bahsedilebilir. Yine özel bir iş görüşmesi veya mesai saatlerinde yapacağınız bir özel ziyaretin de randevulu ve kısa olması önem arz eder. Ancak neredeyse bir aile olmuş iki kapı komşu arasında randevuyla ziyaretleşme, normal değil. Hem de devlet başkanları arası yapılan görüşmeler gibi, tarih, gün ve saat belirtip 21 gün sonraya…
Bizde son yarım asırdır, komşuluktaki gevşemeler, son çeyrek asırdır da yok oluşa doğru gidiş, batı kültürüne yenik düşmemizdendir. Hayatın her alanında randevuya alışan ve derken komşu ziyaretini bile randevuya bağlayan bir anlayış, insani değil, robotik bir anlayıştır.
Allah (cc) şöyle buyurur: “Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya, babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve mâliki bulunduğunuz kimselere iyi davranın.” (Nisa 4/36) bu ayeti kerimede on ayrı görev ve iyilik sıralanmaktadır ki, komşuluk faklı bir şekilde vurgulanmaktadır. Başka bir deyimle, komşuluk, Allah'a (cc) ibadetle birlikte ve adeta ona eşdeğerde vurgulanmıştır.
Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Cebrâil bana komşuya iyilik etmeyi tavsiye edip durdu. Neredeyse komşuyu komşuya mirasçı kılacak sandım.” (Buhârî, Edeb 28; Müslim, Birr 140-141. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 28; İbni Mâce, Edeb 4) ““Ey Ebû Zer! Çorba pişirdiğin zaman suyunu çok koy ve komşularını gözet!” (Müslim, Birr 142) ““Yapacağı fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse cennete giremez” (Müslim, Îmân 73) “Ey müslüman kadınlar! Komşu hanımlar birbiriyle hediyeleşmeyi küçümsemesin! Alıp verdikleri şey bir koyun paçası bile olsa!..” (Buhârî, Hibe 1, Edeb 30; Müslim, Zekât 90)
Bu sebeple bizde komşuluk, atasözlerinde de yoğun bir şekilde yansımıştır. Öyle ki, atalarımız: “Ev alma, komşu al” diyerek, komşuluğun önemine dikkat çekmişlerdir. İşte bazı ata sözleri.
- Komşu komşununkülüne muhtaçtır.
- Hayır dile komşuna, hayır gele başına.
- Gülme komşuna, gelir başına.
- Aç kurt bile komşusuna dalamaz.
İslam komşuluğu bu denli önemseyince, “Kimler komşu sayılır?” sorusuna da cevap aranmıştır. Bu konuda Hz. Ali’den (ra) gelen rivayete göre, birbirlerinin sesini duyacak kadar yakın olan kimseler komşu sayılır.
Hz. Âişe (ra) annemiz meseleye daha geniş bakmış ve evin her cephesinden kırkar hânenin komşuluk hakkı bulunduğunu söylemiştir. Mezkur âyet-i kerîmede zaten komşular “yakın komşu ve uzak komşu” diye iki grupta ele alınmıştır. Üzerimizde en fazla hakkı olan komşu, bu âyet-i kerimede sayılan özelliklerden en fazlasına sahip olan komşudur.
Komşuluk hakkı nedir? Komşular çoğu kere bir akraba gibi birbiriyle içli dışlı oldukları için güzel geçinmeleri, birbiri hakkında iyi şeyler düşünüp mutlu olmalarını istemeleri, mallarının ve canlarının zarar görmemesi için gayret etmeleri, komşusu hatalı bir iş yapmaya kalktığında veya bir konuda komşusunun görüşünü almak istediğinde ona doğru yolu göstermeleri başlıca komşuluk haklarıdır. Buna ilave olarak zaman zaman birbirlerine hediye göndermeleri, karşılaştıkları zaman birbirlerine karşı güler yüzlü olup selamlaşmaları, yardıma çağırdıkları zaman hemen gitmeleri gibi iyi komşuluk esaslarını saymak mümkündür. Komşu “gayrimüslim” olsa bile komşuluk hukuku devam eder. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...