Nefis, insandaki şehvet ve gazap kuvvetlerinin toplandığı, şerrin kaynağı ve kötü huyların temeli olarak bilinmektedir.
Ruhun akıl, nefsin heva ve arzu, bedenin de duyu sıfatları vardır. Kur’an-ı Kerim’e baktığımız zaman nefsin değişik anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. Ancak nefis daha çok insana vesvese veren; kötülüğü emredici duygu, arzu ve istek anlamında kullanılmıştır.
Bundan dolayı olsa gerek;
Allah, nefsi kötü sıfatlardan arındırıp iyi sıfatlarla süsleyenleri kurtuluşa erenler olarak vasıflandırmış, bunun gerçekleşmesi için de onunla mücahede yapılmasını tavsiye etmiştir.
İslam bilginleri nefis terbiyesinin beden terbiyesinden daha fazla gayret ve mücahede istediğini belirtmektedirler. Çünkü kendisiyle sürekli mücadele istenen nefsin birçok kötü sıfatları vardır. Bunlar arasında aldatma, hile, haset, kötü besleme, hırs, cimrilik gibi hususları saymak mümkündür. İşte bütün bunlar, zamanında dizginlenemez ise insan yoldan sapmakla karşı karşıya kalabilmektedir.
Buna karşı nefsini terbiye, tezkiye ve tasfiye eden kişi ise Allah’a yakınlıkta daha çabuk mesafe almaktadır. Hepimiz birer nefis sahibiyiz ve nefsimizin doğal ihtiyaçları vardır.
Ancak bu ihtiyaçlarımızı gayrimeşru yollarla gidermemeliyiz. Örneğin rızkımızı çalışarak alın terimizle kazanmaya çalışmalı, cinsel gereksinimlerimizi de aynı şekilde helal yollardan yani evlenmek suretiyle karşılama yoluna gitmeliyiz. Elbette zaman zaman karşı koymakta zorlandığımız isteklerimiz, arzularımız vardır. Zaten içinde bulunduğumuz imtihan gereği bu olacaktır da. Şu var ki, nefsimizin bu ihtiraslarına karşı koyabildiğimiz ölçüde onurumuzu korumuş oluruz. Zîra iffetli insan, içinde kötü arzuların uyanmadığı kimse değildir. Asıl iffetli bu kötü arzularla mücadele edip onlara boyun eğmeyen kimsedir.
Nitekim bir hadiste içinden kötü bir iş yapmayı geçiren, fakat ona yönelmeyene Allah katında sevap/ecir yazılacağı belirtilmektedir. Öte yandan sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir diğer hadisinde nefsinin kötü arzularına hâkim olup ölümden sonrası için çalışan kimseleri akıllı davranmakla nitelerken, nefsinin her türlü arzu ve isteklerine uyarak hayatını devam ettirip Allah’tan her şeyi ve Cenneti isteyenlerin de aciz kimseler olduklarını söylemektedir.
İşte doymak bilmeyen nefsimizin isteklerine hâkim olabilmemiz diğer bir deyişle benliğimizi saran kötü arzularla mücadele edebilmemiz ancak yüce Yaratanımızın yardım ve lütfuyla mümkün olacaktır.
O halde hepimiz dünyanın geçiciliğini fark edip nefsimizin şehvetlerini dizginlemeliyiz. Ancak böyle davranıldığı takdirde ahirette kurtuluşumuz gerçekleşmiş olacaktır. Nefsimizi aklımıza değil, aklımızı nefsimize hâkim kılmak zorundayız. Eğer buna rağmen nefsin arzularına yenik düşersek bu defa da Allah’ın rahmetini isteyip, tövbe ve istiğfar edip bunu telafi etmeliyiz. Nefsin bizi doğru yoldan çeviren etkenlerden biri olduğunu asla aklımızdan çıkarmamalıyız.
Rabbim bizleri nefsi ile mücadele edenlerden eylesin inşallah.