Güzel kavramını her zaman bizi büyüleyen bir şeyle ya da nesne ile özdeşleştirerek anlamlandırmaya çalışırız, aslında güzel olan güzellik değil bizatihi  "güzel"dir. Ve bütün güzelliklerin farkına varanlar mutlak güzele uzanan bir yola çıkarlar. Güzeli görmek, güzeli bulmak için de güzelden pay almış olmak gerekir.

İnsanın gittiği her yer, her mekan orada bulacağı güzelle anlaşılır ve daha cesur olur. Her zaman ve her daim olduğu gibi "Allah güzeldir ve güzeli sever." Güzeli  tanımlarken her zaman çirkinin varlığından beslenmiştir insan, oysa güzellik tahtını her zaman yapayın karşısına kurmuştur. Kur'an insan ırkının ana dilidir. Çünkü o güzeldir, hem de güzeller güzeli. “Dünyayı güzellik kurtarıyor” der Dostoyevski.

Kur'an dili ile karşılaşmadan önce şiir dili güçlü olan Arap toplumu, diğer topluluklardan ayıran delil olarak görürlerdi şiir dilini. Ta ki Kur'an'la tanışınca, Kur'an'ın şiir dilinin bugüne kadar işitmedikleri ve karşılaşmadıkları bir dil olduğunu istemeyerek de olsa kabul etmek zorunda kaldılar. Her Arabın fıtratı gereği şair olduğunu varsayarsak Kur'an'ın dili eskiden beri var olan bu düşünceyi sarstı. Genleri edebiyata yatkın olan  Araplara,  Allah başka hiçbir halka verilmemiş bir edebi beceri seviyesi vermişti. Allah her peygambere halkının en çok değer vereceği beceriyi verdiği düşünülürse, dinleri dışında en çok gurur duydukları,  değer verdikleri dilleri ve edebiyat eserleri olan Arap milletinin içinden gelen son peygamber Hz Muhammed'e   peygamberliğinin alameti kelimeler mucizesini vermişti. İnsan bilgi diyarına ancak güzelliğin kapısından geçerek ulaşır. Bu güzellik de ancak Kur'an'ın diliyle olur. “Sana bu Kur'an'ı vahyetmekle biz sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz” der ayet Yusuf süresinde.  Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle yumuşar, Allah'ı zikretmekle güzelleşir, merhamet Allah'a sığınmakla ve Allah'tan af dilemekle gerçekleşir. Çünkü O ol dediğinde olmayı bekleyen sonsuz nimetler hazır kıta beklerler. Güzelin anlam bulduğu insanı,  en güzel biçimde yaratan Allah'a hamdolsun. Kur'an'ın dili o kadar güzeldi ki Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v.) güzel Kur'an okuyuşuyla insanları Allah'ın dinine davet etmişti. Din karşıtı bu dönemin azılı müşrikleri bile birbirinden gizlice gider, Peygamberimizin Kur'an okumasını dinlerlerdi.  Kendi kendilerine bunun bir şiir olmadığını ve anlam veremeyecekleri kadar güzel olduğunu onlar da kabul ederdi. Kur'an'la ilk karşılaşanlar bu güzel ses ve okuma karşısında direnç gösteremiyorlardı ve şöyle diyorlardı: “yaratılmış olan hiçbir şey böyle  belagat üretemez”. Ömer değil miydi peygamberi (s.a.v.) öldürmeye gidip de orada okunan Kur'an'ı duyduğunda ondan bana da okuyun, bana da okuyun diye yalvaran.  Kız kardeşine okunduktan sonra "ne kadar muhteşem, ne kadar güzel sözcükler, Kur'an'ı duyunca kalbim yumuşadı ve ağladım, İslam içime işledi, böylesine bugüne kadar hiç şahit olmamıştım" diye Peygamberimiz’e(s.a.v.) koşup  İslam'ı kabul ettiğini söylemişti. O dönemde spontane bir şekilde Kur'an'ı duyanların İslam'a döndüğünü neşe ve sevinç yaşadıkları anlatılıyor. Yeter ki Kur'an'ın sesi duyulsun Mut'im uyurken Peygamber’in (s.a.v.) namazda Kur'an okuduğunu duyuyor ve "o anda İslam kalbime girdi" diyor. Hiddetli bir şekilde Peygamberimiz’i arayan Osman b. Maz'un  Kur'an okuduğunu duyunca "o anda iman kalbimde yer etti ve Muhammed'i sevdim” diyor. En büyük inat ve düşmanlığı gösterenler kendilerine Kur'an okunduğunda imanı en hızlı kucaklayanlardı. Kur'an’ın sesi kollektif din değiştirmelere  sebep olmuştur,  toplu olarak Kur'an'ı duyduklarında gözlerine yaşlar dolar, Allah'ın çağrısını kabul ederlerdi. Ahlakın, erdemin, iyiliğin, dürüstlüğün, bütün insani özelliklerin güzelliğinden bahseden Kur'an öylesine müzikal ve şiirsel bir niteliğe sahipti ki 1500 yıldır Arapça anlamıyor olsa bile dinleyenlerin tüyleri ürperiyor. Zira tonlamalar, genizden gelen sesler, kafiyeler, dizeler ve sözcükler öyle bir şekilde düzenlenmiş ki Arap olmayanları da kendine çekiyor sözcüklerin anlamlarını bilmeseler bile. İnsan üzerinde muazzam bir etki yaratıp melodisinin yoğunluğuyla dinleyicide bir hassasiyet uyandırıyor ve ruhunda başka hiçbir şey uyandırmayan bir harekete yol açıyor. İnanmayan inanmaya başlıyor, kötülükler iyileşiyor, sefil mutlu oluyor, zengin hayırsever oluyor, şüpheden uzaklaşarak huzur buluyor.