Bu yıl içerisinde Hz. Osman (ra) değişik eyaletlerde, Kur'an-i Kerim'in kiraatı üzerine ortaya çıkan ihtilafları ortadan kaldırmak için çalışmalar başlattı. Kur'an-i Kerim ilk olarak Hz. Ebû Bekir (ra) zamanında kitap halinde tedvin edilmişti. Zeyd b. Sabit'in başkanlığında yapılan bu çalışmada, Kur'an-ı Kerim bir kitap haline getirilmişti. Bu ilk mushaf, Ebû Bekir’den (ra) sonra Ömer’e (ra) geçmiş, onun şehadetinden sonra da Hafsa (ra) annemizde emanet kalmıştı.
Azerbaycan sefer esnasında ordu içerisinde kıraat konusunda bir ihtilafın çıkması, ordu komutanı Huzeyfe b. Yeman’ı (ra) endişelendirmişti. Huzeyfe (ra) Halife'den, Müslümanların emin bir şekilde okuyabilecekleri bir Mushaf’ın çoğaltılmasını istemişti. Halife Osman’ın (ra) talimatıyla, Hafsa (ra) annemizin yanında bulunan mushaf getirilerek çoğaltıldı ve bütün eyaletlere dağıtıldı. Bunun dışında kalan nüshaların tamamı toplatılarak imha edildi. Bu durum karşısında Ashabın hayatta olanları oldukça rahatlamışlardı (İbn-ül-Esîr a.g.e. III,111-112; H.i. Nasen, a.g.e. I, 510-513)
Dersler ibretler:
- Kur'an'ı Kerim, vahiy zincirinin son halkası olup kıyamete kadar, insanlığın hidayeti ve huzuru için yegane rehberdir.
Dolayısıyla dünya var oldukça, ilahi muhafaza altında olmaya da devam edecektir. Asırlardır dışarıdan ve içeriden hainlerin tahrif girişimleri sonuç vermediği gibi, bundan sonra da sonuç vermeyecektir. “Kur'an yeter” vb. süslü sözlerle, kuranın en önemli tefsiri ve tekmili konumundaki sünneti seniyyeyi inkar veya istihfafa kalkışan zavallıların da emelleri kursaklarında kalacaktır. Kur'an hakkında zihin bulandırmaya çalışan zavallılar, bu korumanın ne kadar hassas ve mühim olduğunu anlamasa da bu koruma kıyamete kadar devam edecektir.
- Ashabı Kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) Kur'an'ı Kerim okuma, öğrenme ve eğitimi, savaş halinde bile devam ediyordu.
Zira Kur'an; ekmek su gibi, ruhun olmazsa olmaz bir gıdasıdır. Kur'an'ı Kerim sadece ramazandan ramazana okunan değil, her gün ihtiyaç kadar okunması gereken bir kitaptır. Tabi ki okunması, anlaşılıp yaşanması içindir. Ashabı kiramın okumalarını araştırdığımızda, adeta aklımız duruyor.
Ashap içinde haftada veya üç günde bir hatim indirenler olduğu gibi, bazılarının bundan daha az veya daha çok bir süre içinde bu işi gerçekleştirdikleri rivayet edilmiştir. Sahabeler, her gün için okuyacakları kadar Kur’an’ı bölümlere (hizip) ayırır ve her gün bu bölümlerden birini okurlardı. (İbn Mâce, İkāme, 178; Ebû Dâvûd, Salât, 329) hatta günde bir hatmeden kimi sahabeleri uyarı babında şöyle buyurmuştur: “Üç günden daha az bir zamanda Kur’an’ı hatmeden kişi ne okuduğunu anlamamıştır.” dediği kaydedilmektedir (İbn Mâce, İkāme, 178: Ebû Dâvûd, Kırâât, 1) Âişe (ra) annemiz de bunu teyit ederek Resûl-i Ekrem (sav)’in üç günden az bir sürede Kur’an’ı hatmetmediğini söylemiştir. (İbn Sa‘d, I, 376; Münâvî, Feyzü’l-kadîr, V, 188)
- Ümmet için en büyük tehlike, asli kaynaklardaki ihtilaflardır. Bu ihtilafların önü alınmasa, ihtilaflar iftiraka, ve derken, kardeş kavgalarına kadar gider.
- İhtilafların giderilmesinde hilafet otoritesinin etkisi tartışılmazdır. Halifesiz ümmet; pusulasız gemi veya çobansız sürü gibidir.
Düşman bunu çok iyi bildiği için, hilafeti askıya almadıkça, İslam devletinin bakiyesi olan küçücük kara parçası olan Anadolu’yu rahat bırakmamıştır. Halbuki bu kara parçası, 14 milyon km² den arta kalan topu topu 783.562 km² dir. Ama buna rağmen, düşman vaz geçmemiştir. Çünkü onlar çok iyi biliyorlardı ki, halifesiz ümmet, çobansız sürü misali darmadağın kalıp savrulmaya devam edecektir. Ama hilafet merkezi ayakta kalırsa, avuç kadar bir toprağı da olsa, İslam ümmeti; küllerinden yenide dirilip halifenin bir işaretiyle, düşmanın tüm kalelerini başlarına yıkmaya kadirdir.
- İhtilafların giderilip birlik ve dirliğin korunmasında diğer büyük bir amil de kaynak birliğidir.
Bilindiği üzere “İncil”in aslı kaybolup yıllar sonra yeniden yazılması istendiğinde, ilk etapta takriben yüz civarında İncil yazılmıştı. Sonra toplanan konsüllerde, bu sayı dörde düşürülebilmişti. Bu sebepledir ki, yıllarca Hristiyan mezhepleri birbirlerini tekfir ederek asırlarca birbirlerinin kanını dökmeye devam etmişlerdi. İşte tefrikanın nasıl bir tehlike olduğunu yaşayarak öğrenen “Haçlı Siyonist ittifakı” İslam ümmeti içinde tefrikanın sürgit devam etmesi için, tekfir mantığına dayanın Şia ve tekfirci Vahhabilik gibi iki büyük belayı başımıza musallat etmiştir. Son Ortadoğu yaşanan savaşlarda Şia ve hariciliğin yeni versiyonu olan Deaş, Işid, eş-Şebab, el-Kaide vb. grupların ümmete neler kaybettirdiğini net olarak yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz. Batılılar, bu tekfirci grupların sadece fikir babaları değil, aynı zamanda; para, silah, mühimmat ve her türlü lojistik desteğin de babalarıdır. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...