Okyanus ve akarsu kıyaslaması örneğiyle başlayalım. Bilindiği üzere dünyanın dörtte üçü suyla kaplıdır. Biz o suların toplandığı ana merkezlere okyanus deriz.
Okyanusların azameti, genişliği, enginliği malum. Yine okyanusların, dünya var olalı beri insanlığa sağladığı faydalar da malum. Kısaca:
· Tüm dünyanın balık ihtiyacı okyanuslardandır. Sadece insanlar da değil, birçok avcı kuşlar da dâhil tüm canlılar, büyük oranda denizlerden beslenirler. Bu yönüyle denizler insanlık için ciddi birer geçim kaynağıdırlar.
· Aslında insanlığın ve tüm canlıları hayat kaynağı olan suyun da hemen hepsi denizlerdendir. Zira dünyaya yağan yağmur, kar ve dolu gibi yağışların tümünün kaynağı %90 deniz suyundan buharlaşan sulardır.
· Yine dünyanın taşımacılık ve yolculuğunun belki de yüzde doksanı deniz yoluyladır.
· İnsanların tatil ve dinlenmek için en çok rağbet ettiği yerler, okyanusların sahilleridir.
· Denizler tarih boyu tüm insanlara doğal ve devasa akvaryumlar olarak görsel şölenler sunmaya devam etmektedir.
· Ayrıca, dünyanın günlük milyon tonlarla ifade edilecek kadar çok akarsu ve nehirler vasıtasıyla taşınan atıkları, okyanuslar vasıtasıyla dezenfekte edilip temizlenir. Denizlerin bu arıtım ve temizlikleri olmasa, dünyadaki canlılar bir gün bile yaşayamazlar.
Okyanuslar var olduğu günden beri dünya ve içindeki varlıklara bu vb. nice hizmetleri sunmaya devam etmektedirler. Ama buna rağmen hiç ses sedaları çıkmaz. Sadece rüzgârın etkisiyle hafif bir dalga sesi verir ki, o bile insana huzur veren bir musiki hükmündedir.
Ama dağlardan aşağıya doğru akan üç-beş inçlik bir akarsu, aktığı mesafeler boyunca coşkun bir deniz sesi verir. Bu akarsuyla bir iki tarla sulasanız tükeniverir. Taşımacılıkta işe yaramaz. Durgun bir göl gibi suyun toplandığı bazı gölgeler haricinde balıklar da barınamaz. Yani bir akarsu hizmetleri itibariyle asla bir denizle kıyaslanamaz ama tek başına tüm denizlerin suyu kadar ses çıkarır.
İşte Şia dini de reklam, slogan, matem, ağıt, türkü ve şarkılarıyla akarsu misali çağlar durur. Sadece aşûre gününde değil, senin birçok gününde dünyayı ses ve gürültüye boğan velveleler yaparlar. Aslında haram ve lanet sebebi olan bu ağıtlarla her yıl kendi kullarının sinelerindeki kin ve nefreti takviye ederler.
Esasen bir Yahudi olan Abdullah bin Sebe’in tesis ettiği Şiilik dini kin ve nefret üzere inşa edilmiştir. Evet, Şia kinini din edinmiştir. Şia’nın her yıl Kerbela matemlerinde tecdit ettikleri intikam yeminleri, görünürde Hz. Hüseyn’in (ra) intikamı olarak lanse edilir. Ama aslında o intikam, “Beni Nadr” Beni Kaynuka” “Beni Kurayza” ve “Hayber” Yahudilerinin intikam yeminidir.
Bilindiği üzere bu Yahudi boyları, ihanetleri sebebiyle Resûlulah (sav) tarafından Medine’den sürgün edildiler. Ancak Yahudiler bu sürgünün acısını hiçbir zaman unutmadılar. Bir yandan Filistin, Lübnan, Şam diyarı ve dünyanın birçok yerinde açıktan Müslümanlarla savaşırken, bir yandan da geliştirdikleri Şiilik, Haşhaşilik, Fetö, Babilik, Bahailik, Kesnizani vb. örgütler ve dinler vasıtasıyla da sinsi ve derinden savaşlarını devam ettirmektedirler.
Tabi Şia’nın kini sadece Yahudi sürgünlerine dayanmıyor. Birde Ömer (ra) döneminde Halid bin Velid (ra) tarafından yıkılan Mecusilik dinlerinin de kuyruk acıları vardır. Bilindiği üzere Persler, ateşperest Mecusi idiler. Oraların İslam orduları tarafından fetholunmasıyla birçok batıl inanç gibi Mecusilik de tarihe gömüldü. Ancak görünürde Müslüman olsalar da gerçekte atalarının dinini sürdürme cehaletine devam edenler, bu acıyı hiç unutmadılar.
Yani Şiilik dini, iki temel kin ve nefret üzere inşa edilmiştir. Bir Yahudi kini, diğeri de Mecusi kini… Bu iki kin her yıl, defalarca yenilenerek köpürtülerek sürdürülmeye devam edilmektedir. Tabi İslam’ın ve Müslümanların hasmı olan tüm zalimler ve kâfirlerin de işine gelmektedir. Örneğin küresel güçler ellerindeki devasa medya gücüyle Müslümanların Kurban kesmelerini “Vahşet” olarak lanse ediyorlar. Ama Kerbela matemlerinden her yıl milyonlarca insan, kadın, çocuk denilmeden kızıl kana boyanmaktadır. Ama küresel medyalar bunu köpürterek ve süsleyerek dünyaya servis etmeye devam ediyorlar.
Neden “Şiilik Dini” diye bir başlık mı? Şia kaynaklarını incelediğimiz zaman net olarak bu örgütün, “dine karşı din” projesi olduğunu görürüz. Evet, Şiilik, “Hanefilik” “Şafiilik” gibi özgün bir İslam mezhebi değildir. İslam ümmeti içinde sürgit devam edecek bir kin, nefret ve düşmanlık yaymak üzere üretilmiş “Yahudi-Mecusi karışımı” batıl bir dindir. Merak edenler onların öz kaynaklarına baksınlar. Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...