Dünya sil baştan yeniden kurulsaydı. İyi insanlarla dolu kötülerden arınık, birbirini seven ve kardeşçesine bir yaşam sunulsaydı. İnsanlar birbirlerini yönetme çabasına girmeseydi. Fasıkların getirdiği haberlere inanılmasaydı. İnsanlar gerçeği haykırdığında fitne taşlarıyla taşlanmasaydı.  İnsanlar düşman değil komşu gibi yaşasalardı. Bütün dünya çocukları birbirini tanısaydı. El ele tutuşsalardı. Radyo ve televizyondan ege denizinde yüzlerce mülteci suda boğuldu diye haber verilmeseydi. Beklenen her haber endişe ve kuşkuyla değil, rahat ve neşeyle beklenseydi. Hayatın hiçbir alanına tecavüz olmasaydı. İnsanlar kısa zamanlı tatminler için aldatılmasaydı. Bireysel çıkarlarımız ortak çıkarlarımızdan önce gelmeseydi. Birilerine sevgi, sempati yalakalığa dönüşülmeseydi. Başkalarına ait gücün bünyesinde güç devşirilmeseydi.  

 

         Kötülüğün kabalığı İyiliğin kırılganlığı olmasaydı. Anlaşılması güç insan kişilikleri olmasaydı. Birbirimizle paylaştığımız sırlarımız dost bildiklerimize sızdırılmasaydı. Her kötü eylem kalkışmasında, erdemli ve yol gösterenlerin sözleri dinlenseydi. Memnun kısır döngüler olmasaydı. Savaşlar olmasaydı, insanlar ölmeseydi, yerlerinden sürülmeseydi. Duygular, gözyaşları sürgün edilmeseydi. Yapılan her işgalin, insanlık  ayıbına olacağı tahmin edilseydi. İhlalin, ilhakın her zaman acı ve aşırılıklar yaratacağı bilinseydi. Kaybedilmiş meskenler, şehirler ve esir edilmiş onurlar yeniden iade edilseydi. Bugün dün yitirdiklerimizle beraber yaşasaydık. Yani beraber ağlayıp, beraber  gülseydik.

 

         Hiç kimse evlerini, evin içerisindeki  masalarını, halılarını, kütüphanelerini, resimlerini, tabaklarını, bardaklarını, işlemeli elbiselerini, altın ve gümüş bileziklerini, çanak çömleklerini, tencerelerini, çocukların oyuncak bebeklerini bırakmasaydı. Asma bahçelerini, yasemin tarlalarını, çiçek saksılarını ve zambaklarını. Arpa, buğday, zeytin ve portakal bahçelerini ekip biçselerdi. Vatansız mülteci olmasaydı, mülteci kampları bomboş kalsaydı. Sınırlarda mayınlar patlamasaydı. İnsanların bacağı kolu kopmasaydı. Kaçaklar sınırdan kolay geçseydi. Sevgiler tel örgülerle çevrili sınırlarda kalmasaydı. Aşk olunca engelin adı erkekler de Mecnun, Ferhat, Kerem; Kızlarda Leyla, Şirin, Aslı olmasaydı. Sevdikleri anda birbirlerine kavuşsalardı. Kısacası hiç olmazsa hatıraları kalsaydı.

      

         Tarih güçle değil de ahlaki duruşlarla yazılsaydı. Kimyasal silahlar,toplu katliamlar olmasaydı. Kimsenin kanı akıtılmasaydı hayatına son verilmeseydi. Savaş çıkartacak stratejik bölgeler petrol,  yer altı ve yer üstü zenginlik kaynakları olmasaydı. Açlık olmasaydı; az da olsa insanların karınlarını doyuracak kadar yiyecekleri olsaydı. İnsanlar hep barış içinde yaşama ve mutlu olma umudu taşısaydı. İnsanlar hiçbir güvenlik birimine ihtiyaç duymadan güvenlik içinde yaşamaya çalışsaydı. Biri birinin, biri diğerinin hakkını savunmak ve hayatını korumak için hakkı tavsiye etseydi. Tavırlarımızı anlaşmazlıktan yana değil çözümden yana koyabilseydik. İnsanlar bir kötülükle karşılaştıkları zaman, aynı kötülüğü intikam almak adına başkalarına yapmasaydı. Kötülük edene iyilikle karşılık verilseydi. Muhacir durumuna düşen insanlara karşı hep birlikte ensar olup, var olan her şey paylaşıla bilseydi. Komşusu açken kendisi tok yatan bizden değildir düsturu ilke edinilseydi. Evlerin kapıları, pencereleri sonuna kadar açık olsaydı. Fakir ,guraba misafir gibi değil de hiç çekinmeden içeri girebilseydi, kendi eviymiş gibi sofraya bizimle oturabilseydi.  Kendisi için istediğini başkası içinde isteyebilseydi.  İnsanlar aşırı hırslarını makam ve mevkii bir kenara bırakıp sade yaşayabilselerdi. Takvanın ilimde, bilgide olduğunu farkedebilselerdi.  İnsanlar zoru gördüğü zaman, teslimiyet yerine sabırla temsiliyete devam edebilseydi. Karanlık ve pusu yerine sürekli parlak ve şeffaf olunabilseydi. İnsanlar hep beraber nefretin değil, sevginin şarkılarını söyleyebilselerdi. İnsanlar nefret, kin ve sonsuz düşmanlıkla harekete geçirilmiş yığın haline getirilmeseydi. Yollar ıssız, güvensiz olmasaydı, insanlarla güvenle ve huzurla dolu olsaydı. Keşke insan ruhunu, hayatının en güzel zamanını ruhunun cömertliğini asla kaybetmeseydi.

 

        Temel dinamiğimiz bir arada birlikte var olmak olsaydı. Kendimize ait bir kimliğimiz, kişiliğimiz olsaydı. İnsanlar birbirlerini suçlamak yerine, biraz  empati kurabilselerdi. Ötekinin  başına bir bela  geldiğinde bir gün bela beni de bulur diyebilseydi, karşı konulabilseydi. Her birimizin diğerinin hayatının bir parçası olduğumuz bilinseydi. Birbirimizdeki ahlakı, erdemi  kabullenip uygulayabilseydik. Birimiz diğerimizin ortak tecrübelerinden faydalanabilseydik. İnsanlar kendi sürgünlerinde başkalarının da özlemini anlayabilselerdi. Her şey için ümit denseydi. Her adımımız umutsuz sonuçlansa da her şeye yeniden başlanabilseydi. Gelecek için ne kadar çok soru ve ne kadar çok bilinmeyen olmasaydı. İnsanlar düşünmekte özgür,hareket etmekte özgür,vicdanında ve anlayışında özgür olabilselerdi. İnsanların kalbi sürekli iyi  şeyler yapmak isteseydi. Herkes içindeki sesle içindeki inancını samimiyetle yaşayabilseydi. Herkes kendi özünde yaşayan canlı bir vicdanının olduğunu bilebilseydi.    

Her şey ne güzel olurdu değil mi?