Peygamber Efendimiz (sav) birçok hadislerinde, kendinden sonra; özellikle dört halifeye ve genel olarak da sahabelerine uymayı emreder. O hadislerden biri şöyledir: “Sizden her kim benden sonra yaşarsa, (dinde) çok ihtilaflar görecektir. Bu sebeple benim sünnetime ve benden sonraki hidayeti bulmuş olan hulefa-i raşidin’in sünnetine sarılın. Ona azı dişlerinizle ısırırcasına tutunun. Dinde sonradan çıkarılan şeylerden sakının. Çünkü dinde sonradan çıkarılan her şey, bid’attır, her bid’at da dalâlettir (sapıklıktır). (Tirmizi, ilim, 16; Ebu Davud, Sünnet, 5; İbn Mâce, Mukaddime, 6; Ahmed b. Hanbel, 4/126,127; Mustedrek, 1/95-96)
Eğer Resulullah (sav) her konuda vasiyet etseydi, o zaman yeni olaylar karşısında "Vasiyet olmadığı için yapamayız." gibi düşüncelerle çözümler üretilemezdi. Bu nedenle Halifelik ve Kur'an'ın toplanması gibi önemli konularda bile vasiyet edilmemiştir. Böyle çok önemli konularda bile ashabın çözüm yollarına uyulması, diğer konularda onların örnek alınacağına ayrıca bir delil olabilmiştir. Diğer taraftan bu ve buna benzer konularda ashabın çözüm yolu bulması, bundan sonra meydana gelecek olaylarda nasıl bir yöntem izlenmesi gerektiğini de göstermiş olmaktadır.
Kur’an-ı Kerim, kırk iki vahiy katibi tarafından yazılmıştır. En meşhurları Mekke'de Abdullah b. Sa'd (ra) Medine'de ise Übey bin Kab'dır (ra). Kur’an ayetleri kağıt, bez, deri parçaları, taş, tuğla, tahta parçaları ve kürek kemikleri gibi nesneler üzerine yazılmıştır. Resulullah (sav) her Ramazan ayında, nazil olan vahiy pasajlarını (Kur'an-ı Kerim'i) baştan sona Cebrail’e (as) arz ediyordu. Karışıklığı önlemek için de Cebrail (as) gelen vahyin nereye konulacağını belirtiyordu.
Peygamber Efendimiz (sav) hayatta olduğu sürece vahiy devam ettiğinden, Kur’an metni, iki kap arasında mushaf haline getirilemezdi. Böyle yapılmış olsaydı, sık sık değişiklik yapmak, araya girecek birkaç ayeti yerleştirmek için ikide bir, çok sayıda yazılmış metni imha etmek gerekecekti. Çünkü o dönemler, bırakın bu günkü dijital dizgi imkanlarını, kağıt bulmak bile çok zordu.
Diğer taraftan Kur’an metni birçok hafız tarafından ezberlenip devamlı surette okunuyordu. Yani Kur'an'ı Kerim'in ilahi koruma altında oluşu; hem hafızalarda hem de sayfalarda yazılmak suretiyle tahakkuk ediyordu. Zira ashabın bir kısmının da bizzat kayda geçtikleri yazılı nüshaları bulunuyordu. Üstelik Hz. Peygamber (sav) gibi bir teminat mercii vardı. Bu yüzden metnin muhafazası konusunda endişeye mahal yoktu.
El-Hakim (Ö 405-1014) Müstedrek’inde “Kur’an metninin bir araya getirilmesi üç defa yapılıp, birincisi Resulullah’ın huzurunda olmuştur.” dedikten sonra, bu hükmüne esas teşkil eden şu hadisi, Zeyd bin Sabit’den (ra) Buhari ve Müslim’in rivayet şartlarını taşıyan bir senetle nakleder. Zeyd (ra) diyor ki: “Biz, Hz. Peygamber’in huzurunda, Kur’an’ı birtakım parçalardan telif ediyorduk (topluyorduk).” Beyhaki bu hadis hakkında: “Kanaatimce bundan maksat, birkaç ayrı defada indirilen ayet gruplarını, Hz. Peygamber’in nezaretinde sureler halinde derlemektir.” demektedir.
Vahyi tamamlanan sureleri; Resulullah (sav) mevcut en uygun malzemeye, birtakım sahifeler halinde temize çektirip muhafaza ediyordu. Resulullah (sav) henüz hayattayken birçok sahabi Kur’an’ı hem hafızalarında hem de sahifelerinde toplamış bulunuyorlardı. O’nun ahirete irtihali üzerine, Hz. Ali (ra) derhal evine kapanmış, “Kur’an’ı cemetmedikçe cuma namazına çıkmak hariç, ridamı giymemeye yemin ettim.” diyerek, sözünü yerine getirmiş, Kur’an’ı cemetmedikçe Hz. Abu Bekr’e (ra) biat etmemişti.
Burada yeri gelmişken o devirdeki mevcut hafız sayısının dört-yedi arası olduğuna dair iddiaya da cevap verme ihtiyacı gördük. Hz. Peygamber’in (sav) terbiyesinde yetişmiş sahabeler arasında yirmi üç yıl içinde Kur'an’ı sadece dört veya yedi kişinin ezberlemiş olması aklen muhaldir. Buhari’nin Es-Sahih’inde rivayet ettiğine göre Hz. Peygamber (sav) henüz hayatta iken meydana gelen ‘Bi’ru Maune’ olayında şehid olan ‘kurra’nın sayısı yetmiş kadardır. Hz. Peygamber'in (sav) vefatını takip eden yıl içinde meydana gelen dinden dönme olayları üzerine yapılan savaşlarda, Yemame’de şehid olan “kurra ve huffaz”ın sayısı da bazı alimlere göre 450-500 kadar bazılarına göre ise 700 kadardır.
Bir başka önemli nokta da Resulullah (sav) hayatta iken vahyin henüz son bulmamış olmasıdır. En son nazil olan birkaç sure veya ayet, bazı kimseler tarafından bilinmeyebilir. Ama mevcut olan ayet ve surelerin tamamını ezberlemiş çok sahabe vardı. Muhammed Hamidullah’a göre Peygamberimiz (sav) vefat ettiğinde 3.000 kişi Kur'an’ı ezbere biliyordu. Bu sebepledir ki, yerli yabancı, gizli açık tüm İslam düşmanları, Kur'an'ı Kerim'e ilişememişlerdir. Daha çok hadisler hakkında zihinleri bulandırmaya çalışıyor. Ama başaramayacaklar… Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke... Muhammed Özkılınç