Bu yüzyılın insanlarının en büyük sorunu boşluk duygusu, ne istediklerini bilememeleri, diğer yandan ne hissettiklerine dair hiçbir fikirlerinin olmayışıdır. Gün geçtikçe boşluk putuna teslim olan insanın yaptığı hiç bir eylem, faaliyete geçirdiği hiçbir duygu, bu boşluk hissinden kendisini çekip çıkaramamaktadır. Kendi içsel dinamiklerini sağlayamayan insan, dış dünyadaki varlığını sürekli sorgular hale gelmiştir. Gün geçtikçe de kendi değersizliğini kendi içinde sorgular hale gelmiştir. Bu yüzdendir ki bireysel varoluşunu, ya saldırganlaşarak ya zalimleşerek ya da sinik bir şekilde birilerinin yönlendirmesine kendisini hapsederek tesis etmeye çalışmaktadır. Modern insan bu boşluğu renkler, semboller, şekiller üzerinden günübirlik doldurmaya çalışmaktadır. Boşluk duygusu günümüzde özellikle orta sınıf ve memur kesiminde hissedilmeye başlandı. Hayatın sürekli boş geçtiğinden dem vuran bu kesim, hafta içi her gün aynı saatte uyanıp, kentin değişik bölgelerindeki iş yerlerine gitmek için yola çıkar. Trafiğin keşmekeşliğinden yakınarak iş yerine vardığında her gün aynı işleri yapıp, yiyip, içen; gün bittiğinde tekrar aynı trafik keşmekeşliğinde evine dönen; eve döndüğünde çocukların dersleri ile, sorunlarıyla ilgilenen; hoşlanmadığı halde biriktirdiği parayla yaz tatiline giden ve sonrasında yeniden başa dönen insanların yaşadığı duygudur." Boşluk duygusu genellikle insanların hayatlarına yahut içinde yaşadıkları dünyaya ilişkin etkili bir şey yapmaktan aciz olmalarını hissetmelerinden kaynaklanır" (alıntı) Günümüz insanının bir başka özelliği de yalnızlıktır. Boşluk ve yalnızlık duyguları beraber ilerler. Dolayısıyla boşluk ve yalnızlık, temel endişe deneyiminin iki ayrı evresidir. Modern insan, boşluk ve yalnızlık duygusunu dijital ortamda ya da sosyal medya hesaplarında daha fazla beğeni almak veya daha fazla takip edilmekle kendisini bu anlamda aşmaya çalışmaktadır. Tam tersi olduğunda ise kendisi için yarışı kaybetmek anlamı taşır. Yalnızlık duygusu gün geçtikçe keyfi ya da zorunlu bir hale geliyor ve insanlar kendisi ve gölgesi ile yaşamaya mecbur kalıyorlar. Yalnız kalma korkusunun temelinde insanın kendisine ait farkındalığını yitirme endişesi yatmaktadır. İnsan yalnız kaldığında kendisini boşlukta hissetmekten, sınırlarını yitirmekten ve kendisine yön vermelerini sağlayacak hiçbir şey bulamamaktan korkar. Modern insan, gerçeklik duygusu konusunda başkalarına olan bağımlılıklarını öyle bir noktaya vardırmıştır ki onlar olmadan var olma hissini yitireceğini düşünür. İnsanlar taktıkları sosyal maskelere rağmen aslında yalnızlık korkusu yaşıyorlar. Endişenin temelinde ise insanın hangi rolü üstleneceği, hangi ilkelere inanacağını ya da inanmayacağını bilememesidir. İnsanın endişelerinin büyük bir kısmı birey olarak varlığına ilişkin önem verdiği değerlerinin tehdit altında olmasından kaynaklanıyor. Kendisine ait algı zayıfladıkça endişeye karşı duruşu da bir o kadar zayıflamaktadır. Benlik bilincine güvenen insan derin kişisel anlamlar hakkında iletişim kurma dilini yitirdiğinden bireysel aklına inanmaya başlar. Bu duruma istinaden boşluktaki başarısını bir başkasının başarısızlığı ile ölçüt haline getirerek doldurmaya çalışmaktadır. Ve yalnızlığımızı örtbas edebilmek için diğer insanlarla dilimizin etkilediği günlük para kazanma yolları tatiller, otomobiller, ev alıp satmalar bu yüzdendir. Ki bu derin duygusal deneyimlerimizi daha gerilere iter. Böylelikle içimiz giderek daha da boşalırken yalnızlığımız ise iyice artar.