Ne anlasın hayat senin kaprislerinden, isteklerinden, arzularından, kendi kendine biçtiğin rollerden, senin unvanlarının yüceliğinden, koltuklarının yüksekliğinden, sosyal medyadaki fenomenliğinden, patronluğundan, para babası olduğundan. Kibrinden, gururundan “ben buyum, bu benim” demenden ne anlasın hayat.
İnsanlar acımasız bir katliam ve soykırımla karşı karşıya iken senin kız arkadaşınla karşılıklı oturup poz verdiğin starbuckstan. Çocuklar inim inim inleyerek can verirken senin yüksek ücretler vererek çocukların için aldığın kıyafetlerden. Bir baba düşünün yıkıntılar içinde “dört çocuğum da öldü. “Ben bittim, ben bittim” diye ağlayarak biricik Selma’sı için “babacığım neredesin?” diye elinde bir çapayla enkazı kazarken senin lüks yemek salonlarında ailecek çocuklarınla verdiğin pozlardan. Sosyal medyada eksik bir beğeni aldım diye yaşadığın moral bozukluğundan. Akşama kadar boş boş oturup hiçbir şey yapmadan onu bunu eleştirmenden, ahkam kesmenden. Falanca yerdeki milyon paralık ihalelerden daha fazla kazanacağın yatırımlardan, lüks semtlerden aldığın evlerden, milyon paralık arabalardan. Olmadığın bir şeyi olmaya çalışmandan ve bunun sonucundaki başarısızlığından. Kendi gözünden değil de başkalarının gözünden bakmandan, üstü örtük muhatapların yüzüne değil de arkasından yaptığın dedikodulardan ne anlasın hayat. Kendi sancağını değil de başkalarının sancağını taşımandan devrilen kralları bir anda taşa tutup yaşasın yeni krallar demenden. İnsan kanı ve canı üzerinden söylemlerle insanların gözünü boyayıp eylemlerle canilerin soykırımcıların ekmeğine sürdüğün yağlardan. İmanında en önde görünüp de arkalarda olmadık fırıldakların planını yaparak insanları kandırdığından. Meydanlarda nutuk atarak kendi dışındakileri aforoz edip kendi ahalisi ile kaldığında kendisinden ve ahalisinden başkasına yaşam hakkı tanımamandan. Hak hukuk adına ahkam kesip de bütün hakkın hukukun önce sana olmasından. Savaşlar çıkarıp insanları katlederek ülkelerin coğrafi yapısını kendine göre dizayn edip sonra da demokrasi havariliği yapmandan ne anlasın hayat. Bütün sistemi anı yaşamaya kurgulanmış bir hayatın gelecekçilik ütopyası iddiasından, çocuklar daha doğmadan hayatlarını güzel şeyler yapıyoruz diye gasp etmenden. Doğayı çevreyi hallaç pamuğuna çevirip beton yığını binaların ile övünmenden. Her şey sizin için siz daha düşünmeden yapıldı. Akıllı ortamlarda rahat rahat çalışın ve sizlere hizmet olsun diye tüketim mekanizmasını yediden yetmişe ayarlayarak kapalı mekan alışveriş merkezlerini hizmet diye sunmandan. Birilerinin hala çöp konteynerlerinde israfçıların attıkları (artıkları) ile yaşama tutunma mücadelesi verirken, birilerinin ala bildiğine lüks hayatı yaşamasından. Dünyanın gözü önünde gözü dönmüş devletlerin liderleri kendi dışındakileri insana benzeyen hayvanlar diye tanımlarken hayvan haklarından dem vurmandan. Etrafımız, terk edilmiş umutlar batağına saplanmışken insan ürünü sistemler silsilesiyle çevrilmişken siz gerçekliğin birbiriyle rekabet eden ve bağdaşmayan sistem ve bileşenlerden oluştuğunu savunurken kısacası Gazze’deki çocuklar bombalardan, susuzluktan, açlıktan, oksijensizlikten ölürken ve siz köpeklerinize, kedilerinize hangi marka mama yedirsem arayışı içindeyken ne anlasın hayat. Bırakın hayat hayatlığını yaşasın içindekilerde kaderini.