Yıllardır Suriyelilerin yaşadığı zulümlere, dünyanın dört bir yanına savrulmuş parçalanmış hayatlarına, ülkemizde yaşadıkları ekonomik, sosyal ve siyasal sıkıntılara şahit oluyoruz.

Kalbimde İnce Bir Sızı

Yıllardır Suriyelilerin yaşadığı zulümlere, dünyanın dört bir yanına savrulmuş parçalanmış hayatlarına, ülkemizde yaşadıkları ekonomik, sosyal ve siyasal sıkıntılara şahit oluyoruz. Suriye'de kalanların ise tanımlanamamış bir iç ülkeye tehcir, açlık, susuzluk, barınaksız ve güvenlik ile imtihan oluşlarına şahit oluyoruz. Üstüne Gazze'de yaşanan soykırım ve gözlerimizin önünde canlı canlı yok edilen canlar yüreğimizi dağladı, dinmez bir sızı oldu. Şimdi bir de mazlumların mezalimine sebep olan kendi içimizden zalimlerin türemesine tanık oluyoruz. Belki tanıklığımızın en acısı da bu oldu.

Ürkek Güvercin Tedirginliği

Düşünebiliyor musunuz, aylardır Suriyeliler geri gönderilme korkusuyla her geceyi son geceleri olarak uykusuz geçiriyorlar. Üstüne bir de Kayseri'de başlayan ve birçok şehre yayılan Suriye düşmanlığı ve linç provokasyonu Suriyeliler için katlanılmaz bir hâl, dayanılmaz bir acı oldu. Artık gündüz de rahat değiller, hatta evlerinden çıkamaz hale geldiler. Kedi, köpek korkusundan su içmeye dahi yeryüzüne inemeyen bu güvercin tedirginliği daha ne kadar taşınabilir.

Anlaşılması Zor Bir Çelişki

Çok az bir kesim; ya din kardeşliği, ya insaniyet namına ya da komşuluk hukuku gereği mazlum Suriye halkına sahip çıkınca, onlar da kitlesel bir baskıyla susturulmaya çalışılıyor. Bu kesimden en çok dikkat çeken ise daha önce buna benzer baskı ve zulüm yaşamış kesimler.

Kimi daha önce yaşadığı Madımak, kimi Alevi, kimi Kürt düşmanlığı için birçok acı olayın yıldönümünde aynı acıyı diri tutarken Suriyelilerin yaşadığı bu acı olaylara sağır, kör ve dilsiz. Hatta bu süreçte Suriyelilere destek verenleri eleştiriyor. Oysa üçünün de failleri bu gün Suriyelilere zorbalık yapan aynı anlayış, yapı ve güruhtur.  Bu güruhun ilham kaynağı da 1915 Ermeni tehcirinde, 1955 6-7 Eylül olaylarında yine aynı eşkıyalığı yapanlardır. Maalesef sayısı çok az olsa da Türkiye'de böyle bir güruh hep vardı, bu gün de var, hukuk herkese adil ve eşit işlemezse yarın da olacaktır.

Suriyelilere karşı nefret suçu işleyip, eşkıyalık yapanların görüntülerine bakın, bunların bir tanesi ömründe bir gün veya bir defa insanlık namına, bir insana bir faydada bulunmuş mudur? Çoğunun yüzünde insanlık emaresi yok. Ama Ölürüm Türkiyem türküsünü fonda çalıp, bozkurt işareti yapıp, bayrak sallayınca, Atatürk'e atfedilen sözleri paylaşıp, biraz sakal uzatıp ve dövmeli kollarını kaldırıp tekbir de getirerek geniş bir kitleyi; devletin gizli eli, gölgesiymiş gibi sahtekâr bir sahiplenmeyle etkilemeyi, en azından susturmayı başarıyorlar.

Gerçekten bu sokağa çıkan, kaos yaratan, halkı kin ve nefret suçuna maruz bırakan bozguncu güruh kimdir. Peşinen söyleyeyim vatansever olmadıkları, devletçi olmadıkları hatta milliyetçi olmadıkları kesin. Peki, insanlıktan nasibini almayan bu kesim kim?

Bunlar içinde bir tane devlet memuru, öğretmen, doktor, mühendis, esnaf, çiftçi, işçi, tüccar, turizmci olduğunu gördünüz mü?

Kayseri'de Suriyelilere yönelik saldırılar nedeniyle gözaltına alınan 40 şahsın 'uyuşturucu', 'yağma', 'yaralama' ve 'taciz' suçlarından sabıkalı oldukları ortaya çıktı.

Suriyelilere yönelik saldırılar sonrası ülke genelinde gözaltına alınan 474 kişinden 285’inin de Göçmen kaçakçılığı, yaralama, uyuşturucu, cinsel taciz, yağma, hırsızlık, mala zarar verme, dolandırıcılık, parada sahtecilik suçlarından sabıkalı oldukları ortaya çıktı.

Peki, bu gayrimeşru güruha karşı toplum neden bu kadar sessiz...

Anladım ki bu ülkede Madımaklar, 28 Şubatlar, 6-7 Eylüller, Maraş olayları bitmez. Çünkü bu acı olayların mağdurlarına taraf olanların bu gün Suriyelilere yapılanlara sessiz kaldığını, hatta neredeyse yapılan eşkıyalıkları desteklediklerine şahitlik ediyoruz. Geçmişin acılarını her yıl anıp, yeni kuşaklara aktaranların temel gayesi bu tür acıların bir daha yaşanmaması üzerine değil mi? Mağdurun hukuk talebi; başkası için değil de yalnızca kendisi için mi?

Suriyeli Halid'den de mi bir şey öğrenmediniz!

Suriyeli Emani el-Rahmun, Sakarya’da (hem de eşinin mesai arkadaşı) 2 Türk tarafından tecavüze uğradıktan sonra, 10 aylık bebeğiyle birlikte hunharca katledildi.  Sakarya'da öldürülen Suriyeli hamile kadının eşi Halid er-Rahmun; "ne olur bu olayı ülkeme/akrabalarıma duyurmayın, bize bu kadar iyiliği dokunmuş Türkiye halkına kötü zanda bulunmasınlar." diyecek kadar acısını vefasına gömmüş izzetli bir insandı. Bu izzet; böylesine büyük bir kötülükle, acıyla imtihan olmuş Suriyeli Halid'de vücut bulmuşken, bizim bu izzetten hiç mi nasibimiz olmamalıdır.

Allah'tan korkun, kuldan utanın. Suriyeli kardeşlerimize elimizden, dilimizden emin olacak bir güven duygusu yaşatalım. Bu hem dini, hem de ahlaki bir sorumluluktur.

Filistin'de Gazze'nin güzide evlatlarının dillere destan direnişinden sizin payınıza İsrail'e özenmek mi düştü yoksa...

Suriyeliler bizim neyimiz olur diye herkes kendisine sorduğunda; din bağlamında, etnik olarak, kültürel olarak sizin bir şeyiniz olmayabilir ama sizin vicdanınız olur, ahlakınız olur, hukukunuz olur, insanlığınız olur, töreniz olur. Kendinize neyi nasıl yakıştırıyorsanız siz O’sunuz!