7 Ekim 2023'te başlayan ve 19 Ocak 2025'e kadar 471 gün devam eden Gazze Mücadele'si Batı ve Siyonist Emperyalizmin dünya egemenliğini önce tartışmaya açtı, sonra etkisini sorgulattı şimdi ise sona erdirecek süreci başlattı. Mutlak ve tartışmasız "Batı Medeniyeti Miti" Gazze direnişi ile tartışmalı hale geldi ve büyük bir güven kaybetti. Savunucularını dahi şüpheye yönlendirdi.

Bu tarihi olay, çağlara milat olan Kavimler Göçü, İstanbul'un Fethi, Fransız Devrimi kadar önemlidir. İsrail’in yıkılışını başlatan bu olay Romanın yıkılışından daha az önemde değildir. Bir devrin sonudur. Tıpkı Fransız İhtilali gibi Aksa Tufanı Devrimi de yeni bir çağın kapısını aralamıştır.

GAZZE DİRENİŞİ ÇAĞI

Aksa Tufanı ile başlayan Gazze Direnişi, ikiyüzlü Batı demokrasisinin, yalancı insan hakları savunucularının, düzen bozucu Batı yasalarının, evrensel barış gaspçılarının, bir dünya dolusu kültürü, değeri, halkı bütün farklılıklarıyla yok edip kendi potasında tek bir yoz sömürüye uğratan Küresel canavarın kendini gizleyemeyecek bir çıplaklıkla açığa çıkışının miladıdır.

Dünya, Gazze'den sonra hiçbir zaman eski dünya olmayacak; tıpkı tarihe milat olan diğer olaylar gibi...

Tarih ikinci tufanını yaşadı. Tufan, Aksan adıyla Gazze’de koptu. Aksa Tufanı, hakkı batıldan ayırdı, çok küçük bir azınlığı bir dünya devlete üstün kıldı. Gemide yalnızca Gazze vardı. Gazze, tek başına bir ümmetti. İnsanlık, Gazze'nin ortaya koyduğu mücadele ile hürriyet aşkı ile insaniyet ruhu ile kendine geldi ve yeniden dirilecek azim ve kararlılığı gördü. Gazze Direnişi, belki de insanlığın son miladı olacak. Takvimler, bu süreçten sonra "Gazze'den Sonra" diye yapraklarını döndürecek.

19 Ocak 2025 tarihi, Gazze Çağı'nın ilk günüdür. Ve bu gün, küresel ölçekli büyük bir “Devrim”dir. 1789 Fransız ihtilalinden sonraki en büyük siyasi, askeri, dini, soso-kültürel ve iktisadi değişim-dönüşüm süreci hiç şüphesiz bu tarihten sonra yani yaklaşık 236 yıl sonra yaşanacaktır. Tâbi olarak tarihten öğrendiğimiz üzere bugünkü gelişmenin sonuçları, zaman içerisinde ortaya çıkacak, hatta bu günlerden kaynaklı-çıkışlı olduğu dahi unutulacaktır.

Fransız ihtilalinin biriktirmiş olduğu enerji hatırlanacağa üzere 125 yıl sonra 1. Dünya Savaşı ile patlak vermişti. Ancak Gazze direnişinin biriktirdiği enerji kesinlikle o kadar uzun sürmeyecek çok daha kısa bir zamanda patlak verecektir. 18. Yüzyıl’dan 20. Yüzyıl’a süreç içerisinde; feodalitenin yerini merkezi krallıklar, merkezi krallıkların yerini imparatorluklar, imparatorlukların yerini ulus devletler almıştır. Tebaadan bireye, bireyden vatandaşlığa evrilirken hep daha iyisi olduğu düşünülen sistemsel dönüşümler, insanlığı hiç olmadığı kadar kötülüğe, ölüme, acıya ve modern köleliğe maruz bıraktı.

Kültürel, siyasi, ekonomik ve diğer birçok açıdan esir alınan dünya, 7 Ekim 2023 itibariyle emperyalizmin, kapitalizmin ve sosyalizmin fikirsel, kültürel ve ekonomik prangalarını kırmaya başlayarak, bağımsızlık için uyanışa geçti. Ve bu uyanış 19 Ocak 2025 tarihinde İsrail Terör Devleti'nin Gazze için ateşkesi imzalamak zorunda kalmasıyla resmi bir boyut kazandı.

Gazze Çağı, aynı zamanda büyük bir olasılıkla, engellenmediği takdirde İslam medeniyetinin ikinci altın çağına dönüşecektir. Zira 15. yüzyıldan bu yana dünya, İslam’ın insanlık için sunduğu tüm olumlu ve üstün değerlerden mahrum bırakılmış ve metalaşmıştır. 17. yüzyıldan itibaren ise Batı’nın ideolojik ve kültürel etkisi dünya genelinde egemen olmuştur. 17. yüzyılın sonlarından 18. yüzyılın sonlarına kadar süren Aydınlanma Dönemi, akıl ve mantığın merkezi rol oynadığı, dinin etkisinin gerilemeye başladığı bir dönemi simgelerken, 1789 Fransız İhtilali’nden 1945’teki İkinci Dünya Savaşı’nın sonlanışına kadar süren dönem ise Modern Çağ olarak kabul edilmiştir. 1945’ten 7 Ekim 2023’teki Aksa Tufanı’na ve 19 Ocak 2025’teki Gazze Direnişinin ateşkesine kadar devam eden süreç ise Post-Modern Dönem olarak artık miadını tamamlamıştır.

GAZZE’YE KADAR EVİRİLEN DÜNYA: AYDINLANMA, MODERN, POST-MODERN DÖNEMLER

Aydınlanma Dönemi, dinin toplumsal hayattaki etkisinin azaldığı, laik düşüncenin ve akılcılığın ön plana çıktığı bir dönemi temsil eder. Bu dönemde akıl ve mantık, insan yaşamının temel rehberi olarak kabul edilmiştir. 1789 Fransız İhtilali ile ivme kazanan bu süreç, Batı dünyasında önemli dönüşümlere yol açmış, toplumsal yapıları olumsuz bir biçimde derinden etkilemiştir.

Modern Dönem, birey odaklı toplum anlayışının yükseldiği, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin vurgulandığı, sanayileşme ile büyük dönüşümlerin yaşandığı bir çağ olarak tanımlanır. Bu dönemde İmparatorluklar yıkılmış, ulus devletler ortaya çıkmıştır. Egemenlik anlayışı, ilahi kökenden halk iradesine doğru kaymıştır. İnsan hakları, demokrasi, kişi hakları ve özgürlükleri gibi temel ilkeler öne çıkmıştır. Halkın içinden işçi (proletarya), feodalizmin içinden burjuvazi sınıf doğmuştur. Bu değişimler, hem Batı dünyasında hem de dünya genelinde etkili olmuştur.

Post-Modern Dönem, modernizme tepki olarak ortaya çıkmış ve geleneksel anlatı biçimlerinin sorgulandığı, çoğulculuk ve bireyselliğin vurgulandığı bir dönemdir. Bu dönemde kültürel, sosyal ve estetik normların çeşitliliği ön plana çıkmıştır. 1945-2000 yılları arasında Kapitalizm ve Komünizm arasında yaşanan ideolojik kamplaşma, kültür ihracı yoluyla toplumların kültürel ve dinsel hafızalarını silmiş ve yozlaştırmıştır. Bu durum, toplumu her türlü dış müdahaleye açık hâle getirmiştir. 2000 yılından itibaren internet ve sosyal medyanın etkisiyle, dünya adeta bir köye dönüşmüş; küresel kültürel emperyalizm, toplumların içsel yapısına müdahalelerde bulunmuş, kültürel yozlaşma ve dinden uzaklaşma gibi olgular yaygınlaşmıştır.

Post-Modern Dönem, Batı Medeniyeti’nin kurduğu ideolojik yapıları sorgularken, 17. yüzyıldan itibaren biriktirilen her şeyin, aslında insanlık adına bir anlam taşımadığını ortaya koymuş ve bu ideolojilerin yüzeysel ve çelişkili doğasını ifşa etmiştir.

Çünkü Fransız İhtilali ve onu izleyen modernleşme süreçleri, insanlığa sundukları değerlerin kitaplarda farklı, hayatta ise farklı bir şekilde uygulandığını göstermiştir. Bugün, dünya her zamankinden daha adaletsiz, eşitsiz, hukuksuz ve acımasız bir hâle gelmiştir. Batı Medeniyeti’nin miti, dünya nüfusunun küçük bir kısmını egemen kılarken, büyük bir çoğunluğu ezen bir yapıyı beslemiştir. Bu, feodalite ve imparatorlukların egemenliğinden sonra insanların aradığı bir adaletin, eşitliğin ne denli uzağında olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Gazze Direnişi, bu Batı Medeniyeti Miti'nin büyüsünü bozdu, sahtekârlığını ortaya çıkardı ve ikiyüzlülüğünü herkese gösterdi.

MİLAT: AKSA TUFANI DEVRİMİ VE GAZZE DİRENİŞİ ÇAĞI

Hamas’ın askeri kanadı İzzeddin El-Kassam’ın sözcüsü Ebu Ubeyde’nin, “Berren ve Bahren ve Cevven yani” ifadesiyle, "karadan, denizden ve havadan", yani "nereden gelirseniz gelin" şeklinde İsrail’e meydan okuyan kararlı ve dik duruşu, tüm dünyaya cesaret aşılamıştır. Bu duruş, özgürlüğün, tıpkı ekmek ve su gibi, hayati bir değer olduğuna dair evrensel bir anlayışı yeniden canlandırmıştır. Ebu Ubeyde’nin sözleri, sadece bir askeri direnişin ifadesi değil, aynı zamanda özgürlük ve adalet mücadelesinde küresel bir sembol olmuştur.

Aksa Tufanı ile başlayan Gazze Direnişi, Fransız Devrimi’nden itibaren şekillenen, organizasyonel ve kurumsal yapıların arkasına gizlenmiş olan otoriter ve totaliter demokrasiler ile hümanist maskelerin ardındaki gerçek yüzlere karşı atılmış büyük bir devrimci adım olarak değerlendirilebilir. Modern dünyanın ideolojik yapıları ve egemen güçlerin tahakküm altındaki toplumlarda uyguladıkları stratejiler, bir yandan bireysel özgürlüğü yok ederken, diğer yandan toplumsal eşitsizliği pekiştirmiştir. Gazze’nin bu meydan okuması, bütün dünyaya, sömürü ve adaletsizliğe karşı başkaldırıyı ilham etmiş ve bütün ezilmiş halklara cesaret kaynağı olmuştur.

Gazzelilerin haklı davalarındaki mücadeleleri, yaşam biçimleri, sabırları ve inançları, sadece tüm dünyadaki İslamofobiyi silmekle kalmamış, aynı zamanda İslam’ı evrensel bir örneklik olarak tefsir ederek, insanlığın ön yargısız bir biçimde İslam’la tanışmasına, bu dine sempatiyle yaklaşmasına ve nihayetinde kabulüne zemin hazırlamıştır. Gazze, vahiy temelli inancın insan merkezli materyalizme karşı zaferini tüm dünyaya duyurmuştur. Bu durum, İslam’ın İkinci Altın Çağı’na giden yolun açıldığını göstermektedir. Gelecekte, sözde akıl ve mantık temelli bilimin, insan merkezli sömürü düzeninden uzaklaşarak; İslam’ın vahiy odaklı hak, adalet, eşitlik, liyakat, barış, huzur ve esenlik ilkeleriyle şekillenen kötülük ve zorbalığa karşı mücadele anlayışına daha yakın bir değerler sistemine evirileceği görülmektedir. Bu dönüşüm, insanı değerli bir özne olarak yücelten bir yaklaşımı öne çıkaracaktır. Maddeye hapsedilen insan, maddeye hükmeden insana dönüşecek ve hak ettiği ulvi saygınlığa yeniden erişecektir.