Yoktan var ederek (El-Hâlık ) kusursuz yaratan (El-Bâri), varlıklara şekil veren, onları birbirinden farklı yaratan (El-Musavvir )  Allah Azze ve Celle; ilk insan Hz. Âdem’i altı farklı aşamadan geçirerek yaratmıştır. İnsana her bir aşamada;  dünyalık ideal iyiliği yükleyerek ama aynı zamanda imtihan olabilsin diye onu kötülüğe eğilimli donatarak yaratmıştır. İnsan;  ahlak, vicdan, edep üzerinden ve bunların noksanlığı/çokluğu miktarınca mizaç/karakter sahibi olmaktadır. Beden ve ruhtan müteşekkil insan varlığı, akıl ve irade ile nevi şahsına münhasır şahsiyet haline gelmektedir. İnsanın yaratılışı; onun kim olduğunu, kim olabileceğini en iyi şekilde yine insanın kendisine anlatmaktadır:

İlk Aşama; Toprak/Turab Safhası: “…(Allâh) Âdem’i topraktan yarattı, sonra ona “ol” dedi, o da hemen oluverdi. (3/Âl-i İmrân, 59) ”İnsan topraktan yaratıldığı için toprağın farklı hususiyetlerini bünyesinde taşımaktadır. Toprak killi, kumlu, sert, yumuşak olduğu gibi insanlar da tabiat itibariyle farklılık arz etmektedir. İnsandaki sabır, tevazu ve alçak gönüllülük gibi vasıflar buradan gelmektedir. Buna mukabil, toprağın hareketsizliğinden durgunluk ve tembellik gibi vasıflar da insanda tezahür etmektedir.

2. Aşama; Su ile Çamur/Tîyn Safhası: “Allah yarattığı her şeyi en güzel şekilde yaratmış ve insanı yaratmaya da çamurdan başlamıştır.” (32/Secde Sûresi, 7) Çamur safhasında su devreye girmektedir. Su, öncelikle temizleyicidir ve temizliği temsil eder. Bu açıdan da su insandaki iffeti, namusu ve maddî-manevî temizlik duygularını temsil etmektedir.

3. Aşama; Yapışkan Çamur/Tîynin Lâzib Safhası: “…Şüphesiz Biz onları (Âdem ve neslini) yapışkan bir çamurdan yarattık. (37/Sâffât , 11) ” Yapışmak, kopmamak insanın sadakat duygusunu ve bağlılığını gösterir. İnsanın inat etmesi ve müdafaa ettiği fikirlerinde ısrar etmesi de bu safhanın bir neticesidir.

4. Aşama; Havada Kurumuş Çamur/Salsâl Safhası: “And olsun Biz insanı, (havada) kurumuş bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.  (15/Hicr, 26) ” Ayette zikredilen “salsâl: havada kurumuş çamur” safhasında “hava” unsuru devreye girmektedir. Hava, insanın çamuruna hareketliliği getirmiştir. İnsan tabiatındaki istikrarsızlık, döneklik, ahde vefasızlık ve yıkıcılık vasıfları bu safhanın bir neticesidir.

5. Aşama; Şekillenmiş Balçık/Mesnun Safhası: “Hani, Rabbin meleklere demişti ki: “Ben (havada) kurumuş bir çamurdan, şekillenmiş balçıktan bir insan yaratacağım.  (15/Hicr, 28) Hame-i mesnûn yani şekillenmiş balçık” safhası insanın şekil alma, terbiye ve tezkiye edilebilme hususiyetine işaret etmektedir. Onun bu vasfının iyiye de kötüye de kullanılma imkânı vardır. Mühim olan ona, doğru bir istikâmet verebilmektir.

6. Aşama Ateşte Pişmiş Çamur Safhası: “Allah insanı, ateşte pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.” (55/Rahmân, 14) Bu safhada ateş unsuru devreye girmektedir. İnsanın kibir, gurur, kıskançlık, Allah’ın emirlerine karşı gelme ve aldatıcı olma vasıfları ateşten neş’et etmektedir.

Bu yaratılış süreci; insanın kim olduğunu, insanın mizaç çeşitliliğinin kaynağını bize bildirmesi açısından çok önemlidir. Her insanda “Aklî,” “Şehevî” ve “Gadabî” denilen üç kuvve mevcuttur. İnsanda mevcut olan üç kuvvenin her birinin bir orta/itidal, bir ifrat/aşırı, bir de tefrit/geri derecesi vardır. İmâm-ı Gazâlî, bu üç kuvvenin ifrat ve tefritten kurtarılarak, îtidâl noktasına getirilmesinin ehemmiyetini bildirir. Bu kuvvelerin her insanda eğitim ve öğretim durumuna göre, huy halini almış hâli o insanın kişiliğini ve karakterini ortaya koyan bir sentezi/olguyu belirler. İşte kişinin ruhsal ve bedensel taleplerinin bütününü temsil eden ve ona “O” dedirten aktif yapıya nefs denilir. Taleplerinin, insanın kişiliği üzerindeki etkinliği sebebiyle nefsin güç anlamı da vardır. Kur’ân’da ahlâkî perspektiften, basitten mükemmele doğru gelişen nefsin yedi ayrı derecesinden söz edilmiştir:

1. Nefs-i Emmâre (12/Yûsuf, 53) (Kötülüğü emreden nefis (şehvet, öfke, bencillik baskındır).

2. Nefs-i Levvâme (75/Kıyame, 2) (Kendini kınayan nefis (günahlarını sorgulamaya başlar).

3. Nefs-i Mülheme (91/Şems, 8) (İlham alan nefis (doğruya yönelme eğilimi artar).

 4. Nefs-i Mutmainne (89/Fecr, 27) (Tatmin olmuş nefis (huzur ve iman yerleşmiştir).

5. Nefs-i Radıyye (89/Fecr, 28) (Allah’tan razı olan nefis (teslimiyet hâkimdir).

6. Nefs-i Merdıyye (89/Fecr, 28) (Allah’ın razı olduğu nefis (Allah katında makbul seviyedir).

7. Nefs-i Zekiyye (18/Kehf, 74) (Temizlenmiş nefis (günahlardan arınmış, en yüce mertebe).

Bu sıralama, insanın ruhsal arınma ve olgunlaşma yolculuğunu temsil eder. İnsanı, kötülük ve sapkınlığın en alt derecesi olan” Esfel-i Sâfilîn”den, ahlak ve imanının en üst derecesi olan İnsân-ı Kâmil olmaya götürecek nefse, sahip olmaya davet eder. İnsanın kim olduğunu, nasıl yaratıldığını, bünyesinde taşıdığı olumlu-olumsuz, güzel-çirkin, iyi-kötü donanımlarının risk ve avantajlarını ilk elden yaratıcısının bildirdiği şekliyle bilmek insanı tanıma ve tanımlama açısından önemlidir. Fıtrat üzere temiz, doğru ve dürüst olma avantajıyla doğmakta olan her insan; aile, eğitim, çevre ve diğer koşullarla birbirinden ayrılıp farklılaşmakta, başkalaşmaktadır. İnsan kimdir sorusuna verilen sayısız farklı cevabın çeşitliliği işte bu sebeplerden kaynaklanmaktadır.

Özetle;

İnsan, doğası gereği acelecidir, sabırsızdır, zayıf ve nefsine düşkündür. İnsan, doğuştan temiz ve saf bir yaratılışla, fıtrat üzere yaratılmıştır. İnsan, akıl ve irade sahibidir; seçme özgürlüğü ile yaratılmıştır. İnsan, yalnızca Allah’a kulluk etmek için yaratılmıştır. İnsan, imtihan için yaratılmıştır.

Yaratılmışların Gözünden İnsan

İnsan kavramı, tarih boyunca pek çok yazar, şair, düşünür, devlet adamı ve büyük âlim tarafından farklı yönleriyle ele alınmıştır. İnsanı tanımlayan ve insanın doğasını, varoluşunu, zayıflıklarını, yüceliğini ve trajedisini anlatan büyük isimler; insanı bir bilmece, çelişkilerle dolu bir varlık, bazen yüce, bazen alçak, bazen akıl dolu, mantık dışı, ama her zaman bir arayış içinde olan bir canlı olarak tanımlamışlardır. Bu isimler, insan doğasını, gücünü, zaaflarını ve ahlaki yönlerini farklı açılardan ele alıp nihayetinde insan nedir sorusunu farklı farklı cevaplamışlardır.

İnsan, kimilerince felsefi, kimilerince bilimsel, kimilerince dini açıdan ele alınarak kimi zaman ideolojik bir araç, kimi zaman ekonomik bir araç, kimi zaman da ilahi bir imtihanın şerefli bir muhatabı olarak görülmüştür. İnsan, hem kendini arayan meraklı, hem kendini aşmaya çalışan kahraman, hem de kendi hatalarıyla yüzleşen akıllı bir varlıktır. İlk dönem filozofları insanı akıl, ruh, erdem ve özgürlük çerçevesinde ele alırken; büyük sultanlar insanı güç, adalet, merhamet ve sorumluluk bilinciyle tanımlamışlardır. İslam âlimleri ise insanı Kur’ân ve sünnet çerçevesinde, ahlaki, felsefi ve varoluşsal yönleriyle değerlendirmişlerdir. Büyük İslam âlimleri ve müfessirler, insanı akıl, iman, ahlak, nefis mücadelesi içerisinde ilim, sabır ve sorumluluk ekseninde ele almışlardır. İslam'a göre insan; aklı, iradesi ve sorumluluğu olan ve bunlarla imtihan olunan bir varlıktır. Hülasa insan, eşref-i mahlûk olarak Allah’ın halifesi olabileceği gibi, aynı zamanda aciz ve hata yapabilen bir varlıktır.

Gazze Direnişinin Düşündürdüğü İnsan

Gazze direnişi, modern tarihin en onurlu ve insanlık adına en büyük direnişlerinden biri olarak tarihe geçti. Onlarca yıl süren işgal, abluka, bombardıman ve soykırıma rağmen, Gazzelilerin insanlık onurunu, inançlarını, ahlaklarını ve değerlerini korumaları, tüm dünyaya “insan kimdir?” sorusunun en güçlü cevabını verdi.

Gazze Direnişi dünya tarihinde yeni bir çağ açmıştır. Mutlak ve tartışmasız "Batı Medeniyeti Miti" Gazze direnişi ile tartışmalı hale geldi ve büyük bir güven kaybetti. Savunucularını dahi şüpheye yönlendirdi. Gazze, vahiy temelli inancın, insan merkezli materyalizme karşı zaferini tüm dünyaya duyurmuştur. Gazze Çağı, Gazze’nin Direniş nesli ile bütün dünyaya insanı yeniden tarif etmiş, fabrika ayarlarına döndürmüştür. Binlerce yıldır insanlığın biriktire geldiği insana karşı her türlü kötülüğü ve olumsuzluğu inanç, ahlak ve fıtrat üzere resetlemiş, insanı aslına rücu ettirmiştir.

Gazzeliler, insanın yaratılışında imtihan için, içinde mevcut olan her türlü ifrat ve tefrit unsurlarından arınıp itidal üzere inşa edilmiş eşref-i mahlûkatın mümessilleri olarak bütün dünyaya insan-ı kâmil bir vücudiyetle görünerek örnek birer insan tanımı yapmışlardır. Bütün dünya Gazzeliler üzerinden İnsanın kim olduğunu en yalın haliyle, en somut şekliyle ve en doğru tanımıyla öğrenmiştir.

İnsan, zulme boyun eğmeyendir, direniş ruhludur. Gazze halkı, dünyanın en güçlü birleşik ordularına karşı, en ağır kuşatma ve yokluk şartlarında dahi teslim olmadı. Gazze halkı; aç, susuz, emniyetsiz, evsiz bırakıldılar, bombalar ve ölüm karşısında yalnız ve yardımsız bırakıldılar ama umutlarını kaybetmediler, teslim olmadılar, vaz geçmediler. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, hastalar bile direnişin bir parçası oldular. İnsan, varoluşunu korumak için mücadele eden, direnişi kimliğinin bir parçası haline getirendir. “İnsan, zulme boyun eğmeyen; izzetini, şerefini koruyan varlıktır.”

İnsan, ahlak ve değerlerinden taviz vermeyendir. Tüm dünyaya örnek olacak şekilde, Gazze halkı intikam yerine adaleti, kin yerine sabrı ve inancını korumayı seçti. Savaş orantısız ve adil olmayan bir güç eşitsizliği içerisinde, düşmanın insanlık namına sınırsız ahlaksızlığı, zalimliği ve azgınlığı sergilemesi neticesinde dahi Gazzeli Direnişçiler ne ahlaklarından ne de insanlıktan taviz vermediler. Çünkü onlar ahlakını, insanlığını, vicdanını inançlarından almışlardı. İşte bu sebeple düşmanlarının sivillerine saldırmadılar, kamu binalarına saldırmadılar, esirlere kötü muamelede bulunmadılar, onları kendi imkânsızlıkları içerisinde dahi en iyi koşullarda korudular.

İnsan, yalnızca Allah’tan yardım bekleyen ve yalnızca Allah’a boyun eğendir. Gazze halkı, her türlü yıkıma rağmen, kendi iç dayanışmasını kaybetmedi. Her şeylerini kaybetmelerine rağmen umutlarını ve inançlarını kaybetmediler. Bütün dünyaya, içinde bulundukları korkunç mezalim ve soykırıma rağmen şu anlamlı sözlerle seslendiler: “Biz yardımı ancak Allah'tan isteriz, O da kimi layık görürse onu vesile kılar. Zulme sessiz kalan bilsin ki, Allah onu bu mücadeleye, zafere layık görmemiştir.” İşte bu manifesto, iman ve inançla karılmış bu tebliğ, yeryüzünün bütün vicdan sahibi insanlarının yüreğini, vicdanını, fıtratını Gazze’ye yöneltti. Dünya, aydınlanma Çağı’ndan bu güne böylesi etkili bir inanç daveti görmemişti. Her öldürülen bir Gazzeli’nin yerine dünyanın dört bir yanından binlerce insan Gazzeli oluyordu. İnsan, Gazzeli olmaktır. Bu tanım, insanlığın son ve en anlamlı tanımı oldu.

İnsanlık, Gazze’dir. Gazze halkı, modern dünyanın unuttuğu insani değerleri yeniden hatırlattı. İnsan, sadece nefes alan bir varlık değil, onuruyla yaşayan, zulme karşı direnen, ahlakını ve inancını kaybetmeyen bir varlıktır.

Bugün dünyada birçok insan, insanlığın öldüğünü düşünürken, Gazze halkı insanlığın ölmediğini, aksine direnişle daha da güçlendiğini gösterdi. Dünyanın her yerinde mazlum halklar, Gazze’nin verdiği bu cevabı unutmayacak. Gazze halkı, dünyanın gözleri önünde yaşanan en büyük zulümlerden birine maruz kalırken, buna karşı gösterdikleri duruşla insanlık tarihine unutulmaz bir mesaj bıraktılar. Onlar sadece bir direniş göstermediler, insan olmanın ne anlama geldiğini tüm dünyaya yeniden öğrettiler. "İnsan, zulme boyun eğmeyendir!"

Dünyanın en büyük askeri ve siyasi güçleri karşılarında dururken, Gazze halkı sadece haklı oldukları gerçeğine sarıldılar. İnsan, güçlü olan değil, haklı olandır. "Zulme boyun eğmek, insan olmaktan vazgeçmektir." "İnsan, yaşamak için herkese boyun eğen, her şeyi kabul eden değil; izzet ve şerefi için ölümü bile göze alandır." "İnsan, kötülükle savaşırken bile vicdanını kaybetmemelidir." Gazze halkı, ölümün gölgesinde bile korkuya teslim olmadı. Çocukları bile bu bilinci öğrendi. “İnsan, hür doğmuştur, korkunun esaretiyle yaşayamaz.” Gazze halkı, dünyaya insan olmanın sadece nefes almak, yaşamak ya da güçlü olmak olmadığını öğretti. İnsan, onuruyla, inancıyla, adalet duygusuyla, direnciyle ve kardeşliğiyle insandır. Dünya, insanlık dersi almak istiyorsa, Gazze’ye bakmalıdır. Çünkü Gazze, insanlığın şerefini korumanın adıdır.

İnsan, Gazze’dir. Gazze, insanlığın son limanıdır. Bu limana ulaşan kurtulur, kim olduğunu hatırlar. Gazze, Gazzeliler için imtihan değil, imtihana verilen cevaptır. Ama bütün insanlık için bir imtihandır.