Bir köy var uzakta gitmesek de gelmesek de o köy bizim köyümüzdür yerine gitmesi ve gelmesi gereken bir köyü olmalı insanın. Gittiğinde çocukluğunu yeniden yaşayacağı, sokaklarında trafik magandalarının olmadığı yalnız ve özgürce yürüyeceği toprağa bastığı her adımında, eski günlerin anısına ailesi ve arkadaşlarıyla yaşadığı, geçmişin güzel günlerine gideceğibir köyü olmalı insanın. Sokaklarında yürürken evinin önünde oturan bahçesinde çalışan yaşlıların hatırını sorduğunda, sağlığına duacıyız Allah sağlıklı ömürler versin sözlerini diyen, saf temiz insanların olduğu bir köyü olmalı insanın. Günah ikliminden uzaklaşmış kendisini ahiret için zaman geçirmeye adamış, dillerinden sürekli dualar dökülen yaşlılarının bol olduğu köyü olmalı insanın. Samimiyetin, ihlâsın, yardımseverliğin, komşusu açken tok yatan bizden değildir diyen anlayışın hala var olduğu, üçüncü ayak dedikleri Allah dördüncü ayağa muhtaç etmesin diyerek yaslandıkları bastonlarıyla birbirine tutunarak yürüyen ve bunlardan ibretlik dersler alacağı bilge yaşlıların olduğu köyü olmalı insanın. Sürekli üşüdüğünü söyleyen 80’ lik Döndü Teyze’ye “sana ancak bir fırın yapayımda seni orada ısıtayım” diyen 80’ lik Hasan Amca’nın esprisine tanık olacağı bir köyü olmalı. Çocuklarına şehre gitmemek için direnen, bütün şehirler sizin olsun benim köyüm bana yeter diyen Emriye ninenin ballandıra ballandıra anlattığı, köyünden bir uzaklaşsa bütün hastalıkların üzerine geldiğini, köyde nefesinin çıktığını söylediği gibi köyü olmalı insanın. Şehrin eziyetinden, kalabalıkların nefessizliğinden yalnızlığın merkezine kaçması için teknolojiden, demir yığınlarından belirli belirsiz ses yoğunluklarından uzaklaşıp sadece kuşların, böceklerin, rüzgârın, ağaçların ve sessizliğin sesinin dinleneceği bir köyü olmalı insanın. Kıyısında akan derenin su sesini duyacağı, geceleri berrak olan gökyüzüne bakıp yıldızları sayacağı, koyun sürülerinin meleyerek kuzularına kavuşma mutluluğunu göreceği, tavukların gıdaklayarak eşeledikleri topraktan, buldukları solucanları iştahla yediklerini gördüğübir köyü olmalı insanın. Ortasında köy çeşmesi olanve insanı anılarına götüreceği bir köyü olmalı insanın. Genç kızların su bidonlarını doldurduğu, bıçkın delikanlıların kız beğendikleri vebirbirine âşık oldukları, eğer duyulursa öldürülmekten beter dedikodulara sakız olacak aşklarını, kendisinden başka kimsenin bilmediği hikâyeleri olan bir köyü olmalı. Ekeceği bir tarlası olmalı, meyvesini toplayacağı bir bahçesi. Ekmek sacının üzerinde pişen piştikçe kokusu iştah açan bazlamalarla beraber daha yeni süzülmüş ve sıkılmış tereyağı ile balı karıştırıp yiyeceği bir köyü olmalı insanın. Kedilerin hâlâ evlerinde fazladan misafir olduğu, misafir için serilmiş bir minderde yâda misafirle beraber minderin ucunda kedinin uyuduğu evlerin olduğu bir köyü olmalı insanın. Evlerin önünde evine, sahibine sadık köpekleri, köpeklerle ve birçok hayvanla arkadaş gibi yaşayan, gördüğünde ürkmeyip boynuna sarılan çocukların olduğu köyü olmalı insanın. Ayağının yere basacağı toprak yolları olmalı, küçük bahçeli evlerin önlerinden gelen hanımeli ve gül kokuları olmalı, içine çektiğin zaman ciğerlerinin en ücrasına kadar giden kokuları olan köyü olmalı insanın. Tertemiz ve buz gibi akan pınarları, dağlarından toplayacağın papatyaları, nane kokulu kekiklerin olduğu bol oksijenli dağları olanbir köyü olmalı insanın. Telefon, bilgisayar ne varsa şehirde bırakıp, köyde ne kadar canlı varsa onlarla muhabbet edeceği, köyde çocukluğunun gençliğinin geçtiği ihtiyarlamış ve hâlâ anılarla genç olan bir evi olmalı insanın. Kırlangıçların, güvercinlerin yuva yapıp yavru besledikleri damları olan köyü olmalı. Baharının yemyeşil, yazının bereketli, güzün eylülün sararan hüznünün insan ömrüyle benzerliğinin ve insanı tefekküre götürecek köyü olmalı insanın. Kimsenin yadırgamadığı annelerin bir iki sokak ötedeki çocuğunu Mehmet Aliiiii diye bağırarak çağırdığı Mehmet Ali’nin oyundan dolayı hiç oralı olmadığı annenin iyice kızıp” seni bir elime geçirirsem” diye söylendiği“ah bunlar zamane çocukları” dediği bir köyü olmalı insanın. Güneş’in doğuşunun başka, batışının başka güzellik kattığı hatta zamanı güneşe ve gölgenin uzunluğuna kısalığına göre ayarlayacağı şimdi kuşluk vakti, şimdi öğle, şimdi ikindi kerahet vs diyeceği bir köyü olmalı insanın. Sincapların ağaç dallarında yukarı aşağı tırmandığı, kirpilerin akşam karanlığında evlerin kıyılarında gezindiği bir köyü olmalı insanın. Velhasıl şehirlerin yoğunluğundan, yorgunluğundan, beton yığınlarından ve insan kalabalığından uzak yalnız başına yaşayacağı bir köyü olmalı insanın.