İlk isimleri anıldığı zaman, sadece alışveriş yapılan mekanlar olarak hayatımıza giren AVM ler, birden eğlendiren ve tüketen yaşam merkezleri haline geldi. AVM’ler yeni bir fetişizm olarak hayatımızda yer etmeye başladı. İnsan ihtiyaçlarının sınırsızlığını bilen büyük tüketim sektörü, insanın daha fazla para harcama sistemini aynı mekan içerisinde kontrol etmek için dağınık ve küçük sermaye sahiplerine karşı oluşturduğu devasa ,kibirli yapılarla kapitalist sermayenin görsel şeklini de ortaya koymuş oldu. AVM’ler uğramadan haftayı kapatamadığımız, yeni bir bağımlılık türü oldu. İnsanlar arasında   kendisine yeni bir kimlik oluşturma mekanına dönüştü. Ailelerin hafta boyu yaşadığı stresi azaltma, çocuğun sırf yaramazlık yapmasını önleme ,iyi ders çalışmasını ve iyi not almasını sağlamak   için söz verilen hafta sonu mutluluğunun taçlandığı ve rahatlama sübabı vazifesi gören mekanlar oldular. Belki ağır olacak ama yeni bir kıblemiz oldu. Sokağında, apartmanında, kendisini AVM ‘den yaptığı alışverişle tanımlama kompleksine girdi insanlar. AVM’lerden yapılan alış verişler sınıfsal bir ayrıcalık oluşturmaya başladı. Çünkü alışveriş için AVM nin yolunu tutan insan, kendisini kapıda karşılayan onlarca müşteri temsilcisi bay bayanın, ticari tebessümü ile karşılanıyor. Artık ailemize güven gelmiştir ve alış verişe hazırdır. Yığınlarca markanın indirimi arasında , çarşıda dükkan dükkan dolaşmaktansa ,yorulmadan aynı mekanda birinden çıkıp diğerine geçiyor. Üzerinde denemedik elbise ,tadına bakmadık yiyecek bırakmıyor. Gücünün yetmediğini üzerinde deneyerek, denediğini de fotoğraflayarak sosyal medyada paylaşıp tatmin oluyor. AVM’lerde insanlar alışverişin yanında yemek için yer aramıyor çünkü hemen yanı başında cafeterya var. Yemeğini yiyor, mideyi rahatlattıktan sonra gelmişken sinemasız olmaz diyerek sinemasını izliyor, gözler de memnuniyetten payını alıyor. Anne babalar rahat alışveriş yapsınlar diye çocuklar için de park yapılmıştır. Gerekirse AVM, insanlarla bir cafede buluşup kahve eşliğinde meseleleri konuşacağı yer oluyor.

Tavanları gökyüzüne benzetilmiş, gece gündüz farkı yokmuş gibi ışıl ışıl yanıp sönen ışıklı desenleriyle tüketiciyi cezbeden ,saatlerin olmadığı tuzaklar arasında bir havayla dolaşmaya başlar insan. Zamanı katlederek yorgun düştüğünü bile unutacak kadar yorulmadan, bıkmadan şunu da deneyelim; şunu da alalım çılgınlığıyla geçirir zamanı. Artık geçen zamanın hiçbir ehemmiyeti yoktur. AVM’ler dış dünyaya gözlerin, kalbin ve zihinlerin kapatıldığı, nefse ve doyumsuzluğa açıldığı mekanlardır. Geçmişin sokaklarımızdaki o güler yüzlü esnafların bir şey almasan bile belki çay ısmarladığı, bir iki muhabbet yaptığı yada arkadaş tavsiyesi ile gidilen mekanlarda müşterisine mahcup olmamak için ezilen esnafın hatırının unutulduğu mekanlardır. Gaziantep’te bir zamanların meşhur Gaziler Caddesi’nde hanım ve çocuklarla alışveriş yapmak istediklerini bir arkadaşım anlattı. “Hanım alacağını aldı, kızıma kızım sen de ne alacaksan al dedik”. “Kızımız ben buradan alışveriş yapmayacağım ya bir AVM’ ye gideriz, yada ben alış veriş yapmayacağım” dedi ve “mecburen bir AVM ye gittik” diye anlattı. İşte hal bu. Maalesef insanlar AVM’den aldığı eşyayı şevkle ve gururla anlatıyor. Mahalledeki esnaftan aldığı eşyayı utana sıkıla anlatıyor yada hiç anlatmıyor.

Taş duvarlarla çevrili renkli ve albenili görselliğin hakimiyeti altında, yüksek sesli müzik eşliğinde ne kadar harcadığını bilmeden tükettikçe tüketen ,her aldığının diğer mağazada değersizleştiğini görüp yenisini alan, evde denedikten sonra mutlu olamayıp ertesi gün yine soluğu AVM’ lerde alan mutsuz çoğunluk gruplarına dönüştük. AVM’ler gücün kibir ve güç gösterisi yaptığı, seçkinlerin parayı zekat olarak verdikleri yerlerdir. Meleklerin girmediği, şeytanın kol gezdiği, gözün ve zevkin öz denetimini yitirdiği, büyük bir fanusun içindeki insanların eşyayla iletişime geçtiği mekanlardır.