Kentleşme ve sanayileşme süreciyle birlikte hemen bütün toplumlarda aile kurumunun sahip olduğu kabul edilen işlevler önemli bir değişime uğramıştır.(Dönmezer) Aile içi iletişimde eskiden ailelerde, evde, komşuda, köyde, mahallede yaşanmış gün içerisindeki olaylar evin bütün fertlerini ilgilendiriyormuşçasına, büyük bir dikkatle dinlenir, görüşünü dile getiren getirir, konuşulanlara müdahil olur, fikirler sunarlardı. Çünkü sosyal hayatın sınırları bir mahallenin ötesine geçmezdi. Çocuk doğduğunda, evin içerisinde anne babanın dışında dede, nine, amca ,hala ,kardeşler yani çocuğun iletişim halinde olacağı birileri mutlaka vardı. Bunlar da çocukların davranışlarını denetliyor, kontrol ediyordu. Bugüne geldiğimizde ise evin içinde resmi ve yorgun bir iletişim görüyoruz. Herkes birbirini dinliyormuş gibi yapıp, aslında herkesin kendi dijital materyali ile irtibat kurduğunu, bu yüzden daraltılmış aile içi iletişimin en çok mağdur edilenlerinin çocuklar olduğunu görüyoruz. Ders çalışmaya, bilgisayar oyunlarına yada aşırı mükemmeliyetçi iletişime tutsak edilmiş çocuklara koşuşan anneler proje çocuklar formatıyla yön çiziliyor.

Çocuğunun geleceği için gün boyu çalıştığını söyleyen annelerin çalışmasının, çocuğun yanında hiçbir anlam ifade etmediğini ebeveynlerin bilmesi gerek. Çocuklar annelerinin kazandığı parayı istemiyorlar, kendilerine annelik yapmalarını istiyorlar. Anne babanın her sabah işe gitmesi ile yalnızlaşan çocuk, sevgiye en yoğun ihtiyacının olduğu bir zamanda, kendisiyle hiçbir duygusal bağı olmayan bakıcıların eliyle ve diliyle başlıyor iletişim hayatına. Ve aile çocuğu için öncelikli yükümlü olduğu işlevleri başkalarına devretmeye başlamış oluyor. Bu iletişim dili de maalesef çocuklarla ebeveynler arasındaki iletişim dilini fıtratından uzaklaştırıyor. Bu durum anne babada bir suçluluk duygusu oluşturuyor ama nafile.

Bir tecrübe birikimine sahip olmayan anne ve babalar maalesef bugün çocuklarını sanal alem uzman ve takipçi önerisi ile büyütmeye çalışıyorlar. Çocuk aile ilişkisinde çocuk kendi istek ve ihtiyaçlarını yaşamaktan ziyade, anne babanın, çevrenin isteğini yaşar duruma geldi. Çocuğa karşı yetersizliğini gören anne babalar aşırı koruyucu olmaya, çocuğun güvenliğine karşı önlem almaya, evin içindeki güvensizliği dışarıda gidermeye çalışıyorlar. O zaman da çocuklar ya kurban ya da zorba oluyorlar. Bu duygularla hareket eden ebeveynler, çocuklarının yanında diğer arkadaşlarını, öğretmenlerini ve büyükleri eleştirip aşağılamaktan geri kalmıyorlar.Evin içindeki bu bozuk iletişimin farkına varan çocuk ise kendisini merkeze oturtup, aileyi doyumsuz isteklere boğuyor. Çocuk merkezli yaşamak bu olsa gerek. Misafirliğe ya da bir yere gidilecekse çocuğun fikri alınmadan hareket edilmiyor. Yani çocuğun kumandasına girmiş aileleri çocuk tabiri caizse, anne düğmesine basarak istediği gibi kullanıyor, baba düğmesine basarak istediği gibi kullanıyor. Karargahlarımız olması gereken evlerimiz, sorumluluktan uzak cansız sürekli bir sorun çıkacakmış gibi zaman geçirilen mekanlara dönüşmüş durumda. Aile içi iletişimdeki ilişki düzeyi maalesef belirli günlerle korunmaya çalışılıyor. Modern kültürün bize dayattığı bu günler de; çocukla annenin samimiyeti, anneler gününden , çocukla babanın samimiyeti babalar gününden ,eşlerin samimiyeti ise sevgililer gününden ibaret olunca ortaya sayılı gün iletişimi çıkıyor.Yani bozuk iletişim.

Çocuk dünyaya geldikten sonra aile içi iletişimde anne ve babadan başka temas kuracağı kimse bulunmuyor. Olması gereken iletişim biraz daha anne baba duygusallığında , kardeş yakınlığında aynı can ve kan sıcaklığı ile spontane olmalı.Çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu temel duygusal gereksinimi olan sevgi ve şefkati vermeli. İnsanın yuvasında huzur varsa çocuklar cennette yaşıyor demektir. Bu huzur ise eşler arasındaki sevgi ve paylaşımla, birbirlerine karşı güven duygusu ile olur. Çocuklarımızı başkalarının çocukları ile kıyaslamadan, mukayese etmeden kendisiyle yüzleştirerek mükemmel kılabiliriz. Çocukları bir evin ev hali nasıl olur diye ev haline dahil etmeliyiz. Yani yemek yapınca, ev temizlenince, pazara gidince çocukla beraber yapmalı. Çocuğun oyun ve istek sınırı, ne kadar az yapılandırılırsa, ne kadar az eğitici ve öğretici olma kaygısı taşırsa, bunun yanında ne kadar serbest, yaratıcı ve sınırlandırılmamış olursa her anlamda gelişimini o kadar güçlü bir şekilde destekleyecektir.Günümüz çocukları, erişkinlikle çocukluk arasında git gel yaşıyorlar ve hızlı bir şekilde büyüdüğünden kendi dönemsel özelliklerinin bir türlü farkına varamıyorlar. Aile içi iletişimde, çocuğun zedelenmiş doğallığının sağlanması için yeniden toplum olarak seferber olmalıyız.

Biz anne babalara düşen, çocukların fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamaktır. Ahlaki ve insani değerleri öğretmektir. Çocuklarımızla iletişime şu hadisi unutmamak koşuluyla yeniden başlamalıyız. Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar, ailesi ise çocuğu istediği kalıba koyar.(Hadis)