Tapınaklar; Rabbi ile kendisi arasında ki bağını kaybetmiş insanlar için ahlaki ve irfani bir tutkuya dönüşerek, insanı bir fıtrat biçimlemesine yani bağlanılanın bilinmezliği içine sokar. İnsan sürekli isteyiciliğini ve içindeki tatmin olmaz benlik duygusunu ebedileştirir ve ruhunun tüm özlemlerini tapınağa adayarak kendini rahatlatır. Yoksulluğun kaybolduğu, aşkın ötekileştirdiği insanın, içini okuyan mabedlere, bazen hesapsızca adanan adaklar ve belki de ulaştırmak istedikleri o kabul makamının hiç te umrunda olmayan, yalnız adayan tarafından gayet içten ve gayptan beklentiler sunulanın karşılığında tapınaktan gelecek merhameti sabırla beklemektir. Tapınaklar insanda yapılan her şeye bir mucize yükleyerek ulaşılmaz bir mit oluşturur. Tapınağa o anda ihanetten arınık zorbalıktan ve zulümden uzak bunca çekilmiş ezilmişliği nefreti taşıyarak sembolik bir hal yüklemek mabedin gücüyle dışa karşı daha güçlü içteki korku ve ürpertiye karşı daha temkinli iradeli bir itiraftır.
Yüce olana yakın olmak günlük yaşamda zor olanın tek başına kalındığında ne kadar da kolay olduğunu ve istenilenin kabul edileceğini varsayarak, sunulan her şeyi dönüt olarak beklemektir.Tapınak kişinin şahsi yetersizliğinin deşifre edildiği yerdir. Kişinin makam ve mevkisini sağlama almak için ya da daha zengin veya istemediği birisinin yerle bir olması için kendisini tatmine zorlayan iç güdüsel direnme ve bekleme hastalığıdır. Tapınaklara çekilen insan burada kendini her yönüyle temiz gördüğü yalanlarını, günahlarını meşrulaştırdığı mekanlardır. Tapınak ruhun somut olan dünyaya geçişini çekinik bir ilham gibi göstererek, ruha bir destek veriyormuş gibi zamanla kişinin kendini kaybetme noktasına geldiği yani akılsal inceliğin kaybolduğu mantıklı açıklama gücünün yitirilmesidir. Tapınak çok kolay bir kurtuluştur günahlardan. Şekilsel yakarışların dışında içsel ve gürültüsüz bir çarmıhta kutsal bir üçlemeyle ruhsal bir gezintiye, keşfe çıkmaktır.
Tapınaklar şehirlerin sakin sessiz köşelerinde bir sığınma yeri. Huzur isteyen, kendi içinde çatışma yaşayan, bazen saf, bazen yalancı ve görünen yüzün arkasında bir canavar misali,tapınaktan medet uman ve oradan ayrıldıktan sonra tekrar o vahşi ve barbar hayatın bir ürünü olma görevini de kutsalmış gibi yürütmektir. İnsanın zayıflığı tapınakla birlikte bir ata inancına dönüşerek, geleneksel olarak insana hükmetmekte, bu da zamanla insanın yok oluşuna ve varlığının yitimine yol açmaktadır. Gelenek ve kurallarla tapınak; zamanla inancın gereği gibi algılanmaya başlanmakta ve hayret verici sonuçlara götürmekte insanı. Tapınaklar genelde emanet gibidir.Müzikal bir senfoni ye benzer.Yalvarırsınız,yakarırsınız az biraz rahatladı mı insan ya o insanı terk eder yada siz onu yani sıkıldıkça uğranan bir kervan saray gibidir. Toplumun değil bireyin en iyi yoldaşıdır. Kendini bilmez başıboş insan tiplemesinde hayat ve varlığa dönüşmekte. Samimiyeti hikmet tasavvurunun ötesine götürüp bir aşk göstergesi haline dönüştürerek bunu latif ama aldatmaca bir yaşantı olarak sunmaktadır.
Tapınak meçhul sorgusuz bir fedakarlık ister. Hakikate ulaşmak, doğruları sormak, kuşku duymak ve gerçeği sorgulamak yerine, seni kendine bağlar. Hiçbir zaman kemale eremezsin aslında kemale ermen yavaş yavaş tükenmendir. Senin kemalin hizmet ettiğin sürece gösterilen azarlanmış merhamettir. Tırmanamazsın, tırmandığın anda doruklar uzar ve sen çıktıkça alçalırsın.İyi bir kul, alçak gönüllü olandır.Yalnızlığa kaçış gerçekleri görmeden,tamamen teslim olmuş korkulu bir ihanetten gizlenmedir.Kişi yalnızlığı; tapınağın cazibesi görerek, kimsenin kendisinin farkına varmasını böylece engeller.Silik bir çaresizlik yaşar. Zorbalığın üstesinden, karşı koymadan sığınmacı bir tevekkülle gelen her türlü kötülüğü, tapınak koruyuculuğu ile bertaraf ederek, ‘tanrı beni buraya attı’ diyerek sessizce zamanın geçmesini bekler ve mabed işçiliğini tapınak koruyuculuğuna çevirerek, kendisini de zamanla bir tapınak haline dönüştürür.