Adeta hak batıl mücadelesine dönüşen bir seçim geride kaldı. Ancak seçimle ilgili konuşulacaklar, uzun zaman devam edecek gibi. Bu seçimdeki en önemli bir konu da ihanet şebekeleriyle gizli aşikâr işbirliği içine giren kimi parti ve gruplardı. Asla bir araya gelebilecekleri düşünülemeyenlerin ittifak etmeleri, özerinde durulması gereken bir vakıadır.
Düşünün ki Doğu Perinçek’in komünist partisi bile CHP nin başını çektiği şer cepheyle ittifaka girmiyorken, CHP nin zulümlerinden en çok pay alan bir Saadet partisi, nasıl olurda bu cepheyle ittifaka girer. Hem de aynı cephede vatanına kast etmiş FETÖ ile anılan bir diğer parti varken. Artı bu partilerin, kırk yıldır, ülkeyi oyalayan bir terör örgütüyle gizli ittifakları ciddi manada konuşuluyorken. Kaldı ki gelişmeler, bu rivayetleri doğrular niteliktedir.
Saadet partisinde aklıselim olanların, bunu çok daha detaylı olarak incelemeleri, imani ve insani bir vecibe olmuştur. Parti fanatizmiyle bu satırları yazdım diye saldıracaklara, gari söyleyecek sözüm yoktur. Ancak saadetin bir taraftan İran’ın dümen suyuna girmesi, diğer yandan celladına âşık olmuş misali düşmanıyla ittifak etmesi klinik bir vakadır.
Neden? Kim veya kimler için? Neden saadet partisi, kendisiyle aynı tabana sahip yerli ve milli olmaya önceleyen bir Ak Partiyle değil de, yerli ve milli olan her şeye düşmanca yaklaşan bir şer odağını tercih etti. Yoksa Temel beyle ilgili piyasada dolaşan rivayetler doğru mu? İngiltere’deki bir üniversitede bir Yahudi kuruluşunun bursuyla okumuş olması ve eşinin de İngiliz olması, onun ezeli düşman İngiliz krallığının kontrolüne girdiğinin tezahürü müdür?
Bilindiği üzere, Temel Karamollaoğlu Manchester Üniversitesi UMIST Tekstil Mühendisliği Bölümü'nü bitirdi, aynı üniversitede yüksek lisans yaptı. İddialara göre Manchester Üniversitesinin en önemli özelliği Siyonist baronlar tarafından İngiltere’de kurulan ilk üniversitelerden biri olmasıdır. Artı oğlu ve kızının isimleri, bir zamanların meşhur 28 Şubat figüranlarından olan Ali Kalkancının sözüm ona tekkesine gittikleri, hatta ona mürit oldukları da gündeme gelmişti.
Diğer taraftan Saadet Partisinin sabık başkanı, Mustafa Kamalak’ın kimi icraatları da İyi partiyle ittifak konusunda şüpheleri akla getiriyor. KamalakFETÖ ye finans desteği sağladığı iddiasıyla Koza İpek Holding şirketlerine yönelik düzenlenen operasyonla ilgili sert açıklamalarda bulunmuş, bu örgütün elebaşı Fethullah Gülen'le ilgili ilginç bir savunma yapmıştı. "Aristo, idamla yargılanıyor ve idama mahkûm ediliyor. Dostları kaçırmak istiyor, o 'hayır' diyor. 'Ülkenin hukukundan kaçmam' diyor. Gözyaşı döküyor, sevenleri, eşi, dostu, arkadaşları. Aristo, neden ağladıklarını soruyor, onlar da 'Efendim, haksız yere idam ediliyorsunuz da ona ağlıyoruz' dediklerinde o tebessüm ediyor, diyor ki 'Ben bu idamı haketsem daha mı iyi olurdu?”
Kaldı ki Erbakan rahmetlinin vefatından sonra, Saadet partisi, İran’ın dümen suyuna adıma adım aktı gitti. Fanatik saadetliler, ısrarla bu iddiayı reddetseler de dışardan bakan her aklıselim, bunu açıkça görüyor. Bir yanda İngiltere diğer yanda İran yakınlığı nasıl bağdaşır ki demeyin. İran’ın tarih boyunca her renkten İslam düşmanlarıyla gizli aşikâr işbirliklerini bilmemek saflık olur.
Şurası kesin ki, bu ittifak doğal değildir. Mutlaka burada bir bit yeniği vardır. Küresel güçlerin elinde Karamollaoğlu ile ilgi özel dosyalar mı vardır. Madımak otel yangını zamanında Sivas belediye başkalığı esnasındaki şaibeler… Su-i zan büyük bir mesuliyet, ancak Kamalak ve Saadet partisi yöneticilerinin yaptıkları, kimi icraatlar daha büyük mesuliyettir. Gelen günler kimi planları ortaya çıkarabilir. Ha, bu gün çıkmasa da yarın mahşer günü elbette her şey çıkacaktır.
Özellikle siyaset üzerinden İslam ve Müslümanların önünü açmak için ömrünü adayan “Milli Görüş” hareketinin kurucusu, merhum Erbakan’ın kemikleri sızlamaz mı tüm bu olan bitenlerden. Merhumun devasa mirasını böylesine hoyratça savurmaya nasıl kıydılar birileri… Yazık hakikaten çok yazık… Selam… Dua…