“Bizi tam anlamıyla insan yapan, başkalarını önemsemektir” der. (Jean Jacques Rousseu) İyilik tam anlamıyla ortak bir his, başkalarının duygularına ortak olmak, başkalarının duygularını paylaşmak denilebilir. İyilik insan yüreğinin en soylu, bitmek tükenmek bilmeyen vasıflarından biridir.
İyilik insanın benliğini bir başkasına, hal dilinden anlayana canı gönülden açması demektir. İyilik bizi arzuladığımız birazda çekinerek karşılaşacağımız durumları tam olarak tahmin edemeyeceğimiz bir şekilde başkalarının dünyasına açıyor. İyiliğin kalıcılığı toplumsal dayanışmanın sürekliliğini de sağlamaktadır. Bu yüzden J.J.Rousseu toplumsal dayanışmanın insanın kendini düşünerek yaşamasından daha erdemli olacağını, iyiliğe meyleden bir benliğin oluşumunda çocukluk deneyimlerinin önemli olduğunu vurgulamıştır.
İyilik insanın görevi olmanın ötesinde bir mutluluk, huzur kaynağıdır. Hiç kimse her şeyi kendi amaçlarına devşirerek sadece ben diyerek mutlu mesut yaşayamaz. İnsanlar diğer insanlara yalnızca yoldaşlık veya zor zamanlarda destek arayışında olduklarından değil, insaniyetlerinin insan olma gereğini yerine getirerek de iyiliğe ihtiyaç duyarlar. Bir insan için gerçek haz eşref-i mahlukat olma yaratılışına uygun davranmaktır. İnsan bütün aleme iyi niyet göstermek için yaratılmıştır. (Marcus Aurelius) İnsanlar emredildiği için değil, iyilik kendilerini bütünüyle insan gibi hissetmelerine sebep olduğu için iyilik yaparlar. İyi bir insan için doğanın güzel ve hoş tüm faaliyetleri arasında iyilik ve yardım etmekten daha büyük bir haz kaynağı yoktur. İyiliksever olmak insanın erişebileceği en üst mutluluk seviyesidir. İyilik ayrı varlıklar şeklinde algılanan ben ile öteki arasında bir köprü görevi görür. Ötekinin yararı adına benin gereksinimleri üzerinde değişikliğe yol açarak iyi niyet ve toplumsal dayanışmayı teşvik eder. David Home her birey başkalarının acıları ve sevinçleriyle, bunlar sanki kendisine aitmişçesine tınlar, yani kendisinin dışına çıkar, başkalarının duygu dünyasına adım atar ve başkası ile aynı olur der. En hoş varoluş biçimimiz ilişki ve müşterek içinde olduklarımızdır. Herkes çıplak ve savunmasız doğar ve herkes ölmeye mahkumdur. Hem cinsleri ile bir olduğunu hisseden doğal insan, onların duygularını paylaşır. Engin yüreği onlara doğru uzanır, çektikleri acılara ağlar, ıstırapları içini sızlatır. Oysa dünyevi insan üstünlük peşindedir ve kendi içindeki hırsına yenik düşer. (Adam Phillips) Çocuklar doğuştan iyilik severliğe eğilimlidir. Ama toplum bu doğal mizacı baltalayıp yerine rekabetçi bir bencillik koyar. İnsanların başkalığını muhafaza edebilmek için başkalarının acısını kendi acımızmış gibi hissedebilirsek iyiliğin içini doldurmuş oluruz. Modern insanın sevgisi kendini sevmekten ibaret olup; tek bildikleri kendileri dışındakilerden nefret etmek. Oysa insanın hem kendi içindeki hem başkaları ile yaşadığı çatışmaları hazmetmesi iyi davranmakla olur. İyi davranmak, insanları kendi istediğimiz gibi değil de oldukları gibi görmek, insanlara onları bulduğumuz gibi bakmaktır. Sağlıklı bir yaşam için başka insanlarla zihnimizde özdeşlik kurabilmeli ve onların da bizimle özdeşlik kurmasına olanak sağlamalıyız. Sadece ayakta kalmak için değil var oluşumuz adına da birbirimize muhtacız. İyi bir toplum iyilik hakikati üzerine inşa edilen, insanların destek ve huzur bulmak için birbirine ihtiyaç duyan muhtaç canlılar olduğu farkındalığına dayalı sosyal yardım sistemleri yaratan bir toplumdur. Kötü bir toplum ise özgürlük ve bağımsızlık adına insanlardan "bahşetme hakkını" esirgeyen bir toplumdur. Hayatı yaşanmaya değer hissettirenin esasen iyilik olduğunu ve iyiliğe ters düşen her şeyin umudumuzu gasp ettiğini mutlak surette bilmemiz gerektiğini bilmeliyiz.