İnsanın doğal yeteneklerinin gelişimi kendiliğinden gerçekleşmeyeceği için her türlü eğitim bir sanattır. Ruhun eğitimi, ahlaki eğitimden ayırt edilmelidir; çünkü o sadece tabiatı hedefler. Halbuki ahlaki eğitim özgürlüğü gaye edinir. Bir insan fiziksel bakımdan gidebileceği son noktaya kadar eğitildiği gibi, aynı zamanda iyi eğitilmiş bir ruha da sahip olmalıdır. Eğer ahlaki kültürü eksik ise onun iyi bir insan olmayacağı ortadadır.
Eğitim gerçekten üstün melekelerle uğraşır, akli-ruhi melekelerin kendi başına değil, her zaman başkalarıyla ilişki içerisinde eğitilmesi esastır. İnsan hafızasında kazanılmış en iyiler muhafaza edilirken önemli olan gerçek hayatta bize yardımı dokunacak şeylerle meşgul edilmesidir. Dikkat dağıtıcı şeylere - özellikle de okulda- asla· izin verilmemelidir. Neticede bu yönde belli bir yatkınlık oluşacaktır ki, çok geçmeden bir alışkanlığa dönüşebilir. Eğer bir kez dikkat dağıtıcıların kurbanı olup da zihin dağınıklığı bir maraz olarak insanın üzerine yerleşirse, en harikulade yetenekler bile böylelikle zayi olabilir. Ruhu eğitmek ve geliştirmek için beceriyi çocukların ruh dünyasına uygun kullanmak gerekir.
Eğer ahlaki eğitim olumsuz misaller, tehditler, cezalandırmalar üzerinden tanımlanırsa her şey bozulur. Çocuğun sadece alışkanlık icabı değil, kendi temel uyumlarından ötürü doğru davranıp davranmadığını ve sadece doğru davrandığını değil, o doğru olduğu için doğru davrandığını görmemiz gerekir. Eylemlerin bütün ahlaki değeri iyi ve güzel ile ilgili ahlaki ilkelere dayanır. Çocuk her zaman bir eylemin ilkesini ve onun ödev-vazife fikriyle irtibatını anlamalıdır. Belirli zihni melekelerin eğitimi, bilme melekesinin, duyuların, hayal gücünün, hafızanın, dikkat ve muhakeme gücünün, tek kelimeyle eğitimi anlama gücü devreye girer. Düşüncelerimizi bir nesne üzerine sabitleme gücü zihnimize ait bir kabiliyet olmaktan çok bir zayıflıktır ki, bu durumda eğilip bükülmezdir ve istendiğinde faal hale getirilmeye ayak direr. Eğitimleriyle irtibatlı her şeyin ilkelerini bilmeleri onlar için gerekli değildir; ama ödev ve vazife meselesi ortaya çıktığında bu ilkeler onlara anlatılmalıdır. Çoğu durumda akla dayalı olarak çocukları konuşturmak suretiyle kendi fikirlerini ortaya çıkarmaya çalışmalıyız.
Ahlaki eğitim disiplin üzerine değil, ahlaki ilkeler üzerine oturtulmalı. O halde burada anlamamız gereken şudur: Çocuk kendisini her daim değişen davranış saiklerinden hareketle değil de temel kurallarla uyum içerisinde davranmaya alıştırmalıdır. Sözgelimi bir çocuğun yalan söylediğini varsayalım. Çocuk bu durumda hemen cezalandırılmamalı, eğer yalan söylerse gelecekte kimsenin kendisine inanmayacağı vs. söylenmelidir. Eğer bir çocuk kötü davranışlarından ötürü cezalandırılır, iyiliğinden ötürü ödüllendirilirse bu durumda o sadece ödül için doğru davranacaktır.
Hayata atılıp da iyiliğin her zaman ödüllendirilmediğini, kötülüğün de cezalandırılmadığını gördüğünde sadece hayatta nasıl muvaffak olabileceğini düşünen ve hangisini kendi yararına görürse buna göre doğru ya da yanlış davranan bir insan olacaktır. Ahlaki ilkeler insanda kendiliğinden kökleşmelidir. Ahlaki eğitimle erken yaşlarda çocukta neyin doğru, neyin yanlış olduğu hususundaki fikirleri yerleştirmeye çalışmalıyız. Eğer ahlakı tesis etmeyi istiyorsak, cezayı kaldırmalıyız. Ahlak o kadar yüce, o kadar kutsaldır ki onu disiplin ile aynı konuma yerleştirerek tereddüte uğratmamalıyız. Ahlaki eğitimdeki ilk çaba, şahsiyetin teşekkülüdür. Şahsiyet ahlaki ilkelere uygun davranmadaki hazırlığa, bu yöndeki istekliliğe dayanır.
Eğer çocukların kişiliklerini oluşturmak istiyorsak, bu noktada en büyük önemi haiz olan onlara her şeyde belli bir planı ve belli kuralları göstermektir ve bunlara sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır. Sözgelimi uyuyacakları, çalışacakları ve eğlenecekleri zamanlar belirlenmeli ve bunlar ne kısaltılmalı ne uzatılmalıdır. Bir çocuğun kişiliğinin oluşumunda ikinci temel özellik doğruluk-dürüstlüktür. Bu, kişiliğin temeli ve bizatihi özüdür. Yalan söyleyen bir kimsenin kişiliği yoktur ve eğer onda herhangi iyi bir şeye tesadüf ediliyorsa, bu sadece belli bir tür fıtratın-mizacın sonucudur. Diğer çocuklarla arkadaşlıklar kurmalı ve her zaman kendi başına kalmamalıdır. Eğer bir öğretmen illa bir çocuğu diğerine tercih edecek olursa, böyle bir tercihin sebebi onun kişiliği olmalıdır ve çocuğun sahip olabileceği kabiliyetler nedeniyle bir çocuk diğerine yeğlenmemelidir; aksi halde kıskançlık baş gösterir ki bu, dostluğun zıddıdır.