Sosyal medya, kullanıcılarına olumsuz haber ve paylaşımlarından dolayı olmayan, olamayacak albenili duyguların yanında ; korku, endişe , kaygı gibi insanı esir alacak duygular da verir. Sosyal medyadaki bu tür rahatsız edici paylaşımlar pandemi dönemindeki internet kullanımının özellikle çocuk ve gençlerde ders amaçlı başlayıp zirve yaptı. Olumsuz haber içeriklerinin kullanımının arttı. Yine sosyal medya 6 şubat depremleriyle birlikte haddinden fazla olumsuz haberleri her gün ve her zaman vererek yaymada etkili olmuştur. İnsanlar sürekli çıkan haberlerde şu gün, şu saate, şu şiddette deprem olacak gibi sosyal medya paylaşımları ile gerilerek bir olumsuz linkten daha olumsuz bir haber linkine geçiyor. İnternette kehanet haberleri oldukça yer tutuyor. Yapay zeka algoritmaları bizim belli süre odaklandıklarımızı tekrar karşımıza çıkarır duruma getiriyor. Ve bu haberler facebook, instagram, twitter gibi hesaplarla karşımıza çıkıyor. İnsanda bilinmeyeni bilme arzusu, gerçekleri öğrenme arzusu, bilmenin verdiği doyumsuzluğu tatmin etme arzusundan dolayı bilgi arayışına giriyor. Sosyal medyadaki gerçek dışı yaşamlar takipçilerde özenti meydana getiriyor. Yani sosyal medyadaki sahte yaşamlar, takipçileri kendilerinin ne kadar yetersiz ve anlamsız yaşadıkları noktasında çatışmaya götürüyor. Herkes tarafından takip ve beğeni alma duygusu bireyin o gün ki mutluluğunu ve mutsuzluğunu belirliyor. Sosyal medyaya kişi önce bilgi alma amacıyla giriş yapıyor. Sonra sürükleyici zamanın etkisiyle kişiyi esir almaya ve gittikçe insanın kötü haberler karşısında pasifleştirilmesine kadar gidiyor. Yani sosyal medyaya giriş masumiyetle başlıyor ve kişi için tam bir felaketle bitiyor. Çünkü kullanıcılar zamanın nasıl geçtiğini bilmeden sosyal medya içinde kaybolup gidebilirler. İnsanlar samimiyeti ve yakınlığı kaybetti. Samimiyet pozu vermeyi, samimiyetin yerine koyuyorlar. Yakın görünmeyi, gerçek yakınlığın yerine koyuyorlar. Aslında mesafeler uzak, ama sanki çok yakınmış gibi gözüküyor. İnsandan insana giden yollar uzadı. (Kemal Sayar) Bu akış bireyin uyku düzeninde bozukluğa , düzensiz beslenmeye ,sağlıksız iletişime ve depresyona kadar sürüklenmeye sebep olabiliyor. Bu hızlı akış insanları pasifleştirdiği gibi daha az enerjik hissetmelerine başka iyi eylemler yapmalarına da engel oluyor. Bu pasifleştirilmiş bağımlı davranış insanları iyice savunmasız duruma düşürdü. Son günlerde yaşadığımız seçim sürecinde de yanlış algı haberleriyle sosyal medyanın insan yaşamına nasıl müdehale ettiğine, insanların umutlarının nasıl kırıldığına tanık olduk. Mesela seçim sonrası deprem bölgeleri ile ilgili akıl dışı paylaşımların insan onuru ve haysiyetini nasıl yerle bir ettiğine şahit oluyoruz. İnsanın içindeki kötücül duygulara nasıl da esiri olduğunu bunu da uzaktan uzağa ağza alınmayacak galiz küfürlerle yaptıklarına maalesef üzülerek şahit olduk.
Peki sosyal medya kullanımını azaltmak ya da kontrol altına almak için ne yapmalı? Yapılan araştırmalarda çocukların iki yaşına kadar ekrandan uzak ekranla hiçbir şekilde temas etmemesini tavsiye ediliyor. Özellikle otizm salgını açısından ekrandan uzaklık önemli. Ergenlik öncesi günlük süre 20-30 dakika olmalı. Ergenlik ve lise çağındaki gençler içinse 2 saati geçmemeli. İnternet kullanımını sınırlandırmak internet dışı zamanı etkinlikleri de kullanarak fazlalaştırmalı. Bilinçli hareket ederek amacı olmayan içeriklerden uzak durulmalı. Birey kendisi için öz düzenleme ve denetleme yapmalı. Birey davranışlarını planlamalı uyku ve yemek düzenine dikkat etmeli, kendisine günlük aktiveteler oluşturmalı, seyahat etme ve doğa yürüyüşleri gibi. Kullanım da olumlu içeriklere odaklanmalı internet kullanımını iyi amaçlar için kullanmalı. Başa çıkma stratejileri geliştirmeli, kişisel zaman dilimleri oluşturmalı, egzersiz spor yapmalı, iyi hissettiren -yardım gibi- etkinlikler yapmalı, bilinçli farkındalık, anda kalmak gibi interneti hayatın ana uğraşı olmaktan çıkartarak kullanımı yavaşlatılabilir. İş dışında kendine meşguliyetler edinerek, sevdiklerine daha uzun zamanlar ayırarak, hobilerine ve tutkularına, heveslerine daha uzun zamanlar ayırarak, insan hikayelerini daha çok dinleyerek, tabiatla daha çok haşır neşir olarak, sevdiklerimizle e-mail, WhatsApp üzerinden konuşmak yerine buluşup göz göze konuşarak, yani biraz insanı insan yapan eski iletişim modellerine daha çok dönerek belki yavaşlamayı da başarabiliriz.