“Aidat” ve “aidiyet” kelimeleri arasında sadece lafzi değil, mana açısından da yakın bir ilişki vardır. Aidiyetin birçok çeşit ve şekillerinden bahsedilebilir. Bir kavme, kabileye, aşirete, aileye, ülkeye, beldeye, mezhebe, meşrebe, mesleğe, cemaate, cemiyete, bir fikre, ideolojiye, bir dine ve dile mensubiyet gibi… Bunların daha altında irili ufaklı birçok aidiyet duygusundan bahsedilebiliriz. Ancak sözü çok da uzatmayalım.
Bizim asıl üzerinde durmak istediğimiz konu, aidat ve aidiyet arasındaki yakın ilişkiye dikkat çekmektir. Bu ilişki anlaşıldığı zaman anlarız ki; aidat, aidiyetin tescili için bir beyyine, bir delildir adeta. Allah'a (cc) kulluğumuzu tescillemek için nasıl ki bedeni ibadetlerin yanında mali ibadetler de gerekmektedir. Herhangi bir derneğe, bir vakfa, bir cemaate aidiyetin tescili de, verilen aidat ile olur. Bu sebeple genel olarak tüzel kuruluşların tüzüğünde birkaç aidatı üst üste ödemeyen kimsenin üyeliğinin dondurulması veya düşmesi, hükme bağlanmıştır.
Elbette herhangi bir kuruluşa mensubiyetin başka şartları, hatta rükünleri de vardır. Mesela Allah'a (cc) iman, yani ıslama mensubiyet için iman altı şartından biri eksik olursa, iman geçersiz olur ve o kişi “mürted” olup İslam’a aidiyeti düşer. Eğer İslam’ın şartlarından biri eksik olursa, o insan fasık olup bazı yaptırımları hak eder.
Bu durum hemen tüm aidiyetler için de geçerlidir. Herhangi bir işte çalışan kimse, ait olduğu işyerinin bazı şart ve kurallarını çiğnerse, aidiyeti iptal edilip işten kovulur. Bir futbolcu ait olduğu takımının kurallarına uymak zorundadır. Mesela birkaç antrenmana mazeretsiz katılmaması yaptırım ve derken aidiyetinin iptalini gerektirir. Bir orduya mensup olan asker, askerliğin disiplinine uymalı, görevlerinin hakkını devam etmeli ki, orduya aidiyeti devam etsin. Aksi halde onun da bulunduğu orduya mensubiyeti feshedilir.
“Aidat”Arapçada ayn harfiyle başlayan “avdet” kökünden gelen “âde” fiilinin dişil ismi faili olan “âida” kelimesinin çoğulu olup; "gelir, rant, bir yatırımdan geri gelen" manasınadır. Yani “âidat” kısaca gelirler demektir. Bu ismin verilmesi, periyodik olarak aidatın vaktinin dönüp gelmesi hikmetine binaen olabilir. Haftalık, aylık veya yıllık periyodlar gibi…
“Aidiyet” de Arapça kökenli bir kelime olup “ait olma, ilişkinlik, mensubiyet” anlamını taşımaktadır. Ayrıca bu kelime de aidat kelimesi gibi“avdet”kökünden gelmektedir. Buradaki hikmet de kişinin ait olduğu yere veya şeye dönüp durmasıdır. Bir aileye mensup olan kimse, diyelim ki her gün iş vb. durumlar için ayrılıp gitse de, sonra ailesine dönüp gelmektedir. Bir dairede görevli olan memur vs. her iş gününde yeniden dairesine dönüp gelmektedir.
“Aidiyet” duygusu insanlarda ve hayvanlarda yaratılıştan yerleşik olarak bulunan bir duygu durumudur. Canlılar yaşamlarına başladıktan itibaren, dürtüler ile varlıklarını devam ettirirler. Aidiyet, canlıların ait oldukları ortam veya aile içinde yaşamlarını devam ettirmek ve daha iyi yaşayabilmek için birlik olma, birlikte yaşama dürtüsünün dışa yansımasıdır. İnsanlar, bulundukları yerde kendilerini ait hissettikleri özellikler, alışkanlıklar, inançlar ile etkileşim içinde yaşarlar. Her canlı kendini mutlu hissetmek ister. Bunu sağlayacak en önemli etken, canlıların ait olduğu yerde olmasıdır. İnsan sosyal bir varlıktır dolayısı ile yalnız yaşaması çok zordur. Tüm canlılar böyleyken, eşrefi mahlukat olan insan, aidiyetsiz olabilir mi?
Şu halde bir cemaate mensup olan insan da oraya karşı görevlerini yerine getirmek zorundadır. “Vacip” hükmünde sayılan herhangi bir görevin; mazeretsiz ve üst üste ihlali, aidiyetin iptalini gerektirebilir. Bu görevler arasında aidatın, elbette özel bir yeri olacaktır. Zira bir davanın var olabilmesi ve varlığını devam ettirmesi, finansmanla mümkündür. Bu dava giderini asli üyelerinden sağlayamasa, dışarıya yönelecektir. Dışarıdan gelen yardımların kaynağı, bulanık, şüpheli ve hatta haram da olabilir. Dışarıdan gelen, yüzde yüz helal da olsa, davanın üyelerinden gelen aidatlar kadar temiz ve güvenilir olmaz.
Dikkat edersek birçok ihanet şebekesi, dışarıdan fonlanmaktadır. Örneğin Soros, birçok çete, loca ve mahfili fonlamaktadır. Ancak buradan nemalanan insanlara, bir davanın mensubu ve bulundukları yere ait demek yanlış olur. yarın bir başkası daha fazla fonlama yaparsa, onun adına çalışmaya başlar. Nitekim çift, hatta çok yönlü istihbarat yapan hainler bile vardır. Bir davaya mensubiyet, hasbi olmanın yanında bizzat fedakarlık da gerektirmektedir. Devam edelim inşallah… Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...