Gaziantep’in yiğit evlatlarından merhum H. Ali Çeliker Ağabeyimi vakti hayatında arada bir ziyaret eder, nasihat ve anılarını dinlerdim. Özellikle kimi müşküllerden dolayı daraldığım zaman, bazı Allah (cc) dostlarını ziyaret ederek manevi doping alma düşüncem berdevamdır.
İşte böyle bir ziyaretimde Merhum ağabeyimin anlattığı bir anıyı yorgun davetçiler açısından değerlendireyim.
Gaziantep mezarlık kavşağında bir pide fırını vardı. Mahallede yaşayan behlülce bir insan, her gün bu fırına gelir, bir ekmek istermiş. Fırıncı da hiç bekletmeden bir ekmek verip gönderirmiş. Yine bir gün bu gariban gelip bir ekmek istemiş. Fırıncı ekmek vermediği gibi, bir de üstüne iyi bir hakaret edip kovarak göndermiş. Gariben hiçbir şey demeden arkasını dönüp gitmiş. Fırıncı ustası adamın arkasından çırağı göndermiş ve “şu adamın arkasından git ve takip edip ne dediğine bak” demiş. Çırak adama ulaşıp bir müddet takip etmiş ve dinlemiş. Adam hem yürüyor hem de bir yandan şöyle diyormuş. “Ver dedi verdi, ver me dedi vermedi.”
Çırak dükkâna dönüp ustasına garibanın söylediklerini haber vermiş. Usta çırağa acilen o garibanı bulup getirmesini söylemiş. Çırak adamı bulup getirince usta adamı yanına çağırmış sıcak bir ekmek almış ve şöyle demiş. Bak kardeşim! Bu ekmek. Sonra hazırladığı helvadan da ekmeğin içine bolca koyup aha bu da helva demiş ve teslim etmiş. Behlül adam, gayet rahat bir şekilde: “helvasıyla beraber ver dedi, helvasıyla verdi” demiş ve yoluna devam etmiş. İşte yazının başlığı böyle bir kıssadan kaynaklanmaktadır.
Bu başlık ilahi iradeye teslimiyeti ifade etmek içindir. “Kadere inanan kişi¸ kederden emîn olur.” sözünde de belirtildiği üzere mümin bilir ki: Rabb'inin yazdığından başkası başına gelmeyecektir. Şâyet¸ Rabb'i onun için bir zarar takdir etmişse, bu da mutlaka imtihan amacıyladır; artık O'nu engelleyecek hiçbir güç yoktur. Resûlulah (sav) şöyle buyurur: “Müminin durumu gıpta ve hayranlığa şayandır. Çünkü her hali kendisi için bir hayır vesilesidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: bir bollukla sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela ve musibet gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd 64)
Kadere iman, insan için, en büyük huzur kaynağıdır. Mümin olan insan, gerek kendi nefsinde gerek dış âlemde gördüğü bütün tanzim ve takdirlerin nice hikmetlerle dolup taştığını ve hepsinin de rahmeti netice verdiğini düşünür. “Kaderin her şeyi güzeldir.” diyerek, başına gelen her türlü hâdisenin altında rahmet ve hikmeti arar.
Dünya ve âhiret saadeti için gerekli her teşebbüsü yapar ve sonunda Allah'ın rahmet ve keremine itimat eder, huzur bulur! Kaybettiğine gam çekmez. Geçmişte kaçırdığı fırsatlara "Ah!.." etmez. "Şöyle olsaydı böyle olmazdı!" yahut "Böyle olmasaydı şöyle olurdu!" gibi lâfların ruha sıkıntı vermekten öte bir fayda sağlamadığını bilir. Mazinin yükünü sırtından atar. Allah'a güvenerek istikbale doğru yol almaya koyulur, huzur bulur!..
Allah'ın kendisine lütfettiği nimetlerle, servetlerle, kabiliyetlerle övünmez, gururlanmaz. Her hayrı ondan bilir, huzur bulur!.. Resûlulah (sav) şöyle buyurur: “Kadere iman, kaygı ve üzüntüyü giderir.” (Münavî, Feyzu’l-Kadîr, 3/187)
Allah (cc) şöyle buyurur: “Yeryüzünde olan ve kendinize gelen bir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadan önce bir kitapta (yazılmış) olmasın. Mutlaka bu (size göre zor ve imkânsız görünse de) Allah’a pek kolaydır. Böylece (inanarak), elinizden çıkana üzülmeyesiniz, Allah’ın verdiklerine de şımarmayasınız; Allah kendini beğenip böbürlenenleri sevmez.” (Hadid, 57/22-23) “(Resulüm) de ki; ‘Allah’ın yazdığından başka bize asla (bir) musibet gelmez, Allah bizim mevlamız (dostumuz, yardımcımız ve Rabbimizdir), müminler de ancak ona tevekkül etsinler (dayanıp güvensinler).” (Tevbe, 9/52)
Sonuç itibariyle her birimiz şu imtihan dünyasında birçok acı ve tatlı anılar yaşadık ve yaşamaya da devam edeceğiz. Evet, yaşadığımız bolluk ve güzelliklere şükretmek etbette önemlidir. Ama özellikle dara düştüğümüz zaman sabredebilmek çok daha önemlidir. Dava yolunda tek başımıza da kalsak, yılmadan, bıkmadan, azim ve sebatla çile ve zorluklara direnerek yolumuza devam etmek. İşte asıl mesele burası. “Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır.” (Bakara 2/214)