Depremin gündemimize bir kez daha ve uzun süre çıkmayacak şekilde girmesinin üzerinden 6 aydan fazla bir zaman geçti. Hala bölgemizde yaşanan ve artçı denilse de insanımızın algısının ve duygu dünyasının geçirdiği sarsıntılar nedeniyle, etkisi makinaların tespit ettiği ölçeklerden çok daha fazla olan depremler yaşanıyor.

Çevremizde ve sosyal medyada yaşadıklarını anlamlandırmakta ve taşımakta oldukça zorlanan hatta bir kısmı isyana varan söylemlerle bir çıkış yolu arayan yığınla depremzede var. İnsanın en zor anı yaşadıklarına bir anlam veremediği ve neden sorusuna cevaplar bulamadığı zamanlardır. Hayatın anlamını kavrama noktasında sıkıntı yaşayan insanın yegâne çıkış yolu ve anlam çizgisi imanındadır.

Doğal olaylar ve belalar hakkında sahih ve sağlam bir iman ve teslimiyet geride kalanlar için çok ciddi bir teselli ve anlam yüklenmesidir.

Bir kere şunu net ve kesin olarak hepimiz idrak etmeliyiz ki, Allah(cc) hiçbir kuluna zulmetmez. Başımıza gelen her musibet ya da imtihanın gerek dünyamızda sebeplerini ve gerekse ahiretimizde sonuçlarını bilebilsek, bunlar bize belki de basit gelirdi. Bize uzun yıllar gibi gelen dünya hayatı aslında pek kısa ve neticesi bakımından sonsuz bir hayatın sadece bir adımı olarak düşünüldüğünde, her cefa geçecek, her sıkıntı çözülecek ve her darlık sona erecektir.

Aynı şekilde dünyanın sadece bela ve imtihanları değil, nimet ve saltanatları da geçici ve basittir. Birilerinin sürekli sefa sürdüğü gibi görünen aldatıcı dünyanın süslü yüzüne bakıp da kendi hal ve imtihanını beğenmemek, bu dünyaya çok fazla değer vermek olur. Oysa geçici olan ile sonsuz olan arasında kurulacak en bozuk terazi bile sonsuzluk tercihini mutlak doğru olarak tespit edecektir.

Evet çok ciddi sarsıldık ve hala sallanmaya devam ediyoruz. Bunun psikolojik sonuçları var ve biz bunları günübirlik yaşıyoruz. Kaybettiklerimizden dolayı Allah(cc) kalplerimize sekinet veriyor hamdolsun. Yaşadıklarımızdan dolayı kendimize yaptığımız telkinler ve göstereceğimiz sabır oldukça değerli. Bela anında sabır, Allah(cc)’in azamet ve kudretini hatırlamak, iman ve teslimiyetle O’nun takdirine boyun eğmek ile mümkündür.

Allah(cc), kullarından bir zümrenin canını o gece ve devamındaki günlerde almayı murat etti ve aldı. Verirken bize sormamıştı, alırken de sormadı! Verdiklerinden dolayı şükrümüzü eda etmek ve aldıklarından dolayı sabretmekten başka bir yol, biz iman edenler için yoktur. Esasen isyan edenler de daha büyük bir çıkmaza girmekte ve ruhi durumları daha da zor ve çıkılmaz kuyulara düşer gibi bir darlık ve sıkıntı ile yıkılmaktadır.

Dünya hayatında akrabalık bağları ile sevdiğimiz, birtakım isimlerle kendimizi bağlı hissettiğimiz her insan, Allah(cc) için yarattığı kullarından bir kuldur. O’nun hepimiz için çizdiği takdirin içinde bize çok özel gelen bu insanların yeri çok ama çok küçüktür. Zaten öldükten sonra bu bağların bir anlamı kalmayacak ve hesap günü hepimiz birbirimizden kaçacağız. En sevdiklerimiz bize o gün sırt çevirecek!

Bu gerçeklerle, doğal afetlerin takdiri ilahinin dışında olmadığını unutmamak gerekiyor. İnsanlar bu olayları sebepler alemine alametleri çıktıktan sonra tespit edebilir ve tahminde bulunabilirler. Hadise yine takdire tabi olarak meydana gelir ya da gelmez. Bunun tayini de ancak Allah(cc)’in elindedir.

Kısaca; İsrafil(a) bilime değil takdire tabiidir.

Bilim, sebepler aleminde olayların alametlerini keşfetme ve sonuçlarını tahmin etmektir. Bilim bir güç değil güçsüzlüğüne yani acziyetine bir çare arama yoludur. Bu sebeple bilimle meşgul olan Müslümanların kâinatın düzen ve işleyişini idrak ettikleri ölçüde iman ve teslimiyetleri artar.

Hava durumu tahminleri gökyüzündeki hareketleri takip ederek, bunların muhtemel yolculuklarını ve sonuçlarını ihtimal olarak tespit etmekten ibarettir. Muhtemeldir ki, Allah(cc) farklı bir yönden başka bir rüzgâr estirip bütün tahminleri alt üst etsin. Yine olabilir ki tahminler aynen ortaya çıksın ve insanlar bildik diye sevinsin. Oysa olan Allah(cc)’in takdir ve tayininden ibarettir.

Deprem de buna benzer sebepleri ile tahmin edilebilir ancak bu tahminler yağmurun yağacağına dair yapılan tahminlerden daha sağlam değildir. Fay hatları takip edilebilir, ha kırıldı ha kırılacak diye beklenebilir. Nihai neticeyi ancak ve sadece Allah(cc) bilir.

Ne zaman, nerede ve hangi şiddette bir deprem olacağı ve bunun sonucunda hangi binaların yıkılıp hangilerinin ayakta kalacağı, kimlerin ölüp kimlerin kurtulacağı bilgisi elbette ve sadece Allah(cc)’in katındadır. Biz zayıf binaların yıkılacağını tahmin ederiz ama yığma gecekondular ayakta kalır da bilmem kaç milyonluk planlı, projeli, ruhsatlı ve iskanlı apartmanlar yıkılır. Bu yüzden kendimize ve bilimsel çalışmalarımıza çok fazla önem atfetmekten ve bu gibi olayları bilimle açıklar ve her şeyi bilimle çözeriz zannetmekten kaçınmak gerek.

Baksanıza, Allah(cc) onların şehirlerini depremlerle yıkmasın diye kayaları oyup büyük saraylar inşa edenlerin yerlerinde yeller esiyor ve mahremlerinde parayı veren turistler geziyor. Dünya üzerinde kalıntıları bilinen çok fazla saltanat geldi ve geçti. Gelen geçecek, kanun böyle, takdir böyle! Kimse bunu değiştiremeyecek.

Her birimiz, kendimize ayrılan sürede, kendimiz ve neslimiz için dünyayı imar ederken, ahiretimiz için ne biriktirebilirsek onunla ayrılacağız bu alemden. Gideceğimiz yerde ne deprem var ne ölüm! Bir kere ölecek ve ölümsüz olacağız. Ölmeden olmuyor…