Bunlardan birisi de etkili nifak hareketlerinin ortaya çıkmasını sağlayan ve tam bir komitacı olan Abdullah İbn Sebe'dir. Şia’nın kurucusu olan İbn Sebe, Yemenli bir Yahudi’dir. O, samimi kimselerin haklı şikâyetlerini kullanarak, insanları Hz. Osman'a karşı kışkırtıyordu. Bir taraftan "ric'ati Muhammed" (Muhammed’in (sav) tekrar dönüşü) düşüncesini yaymaya çalışıyordu. Öte taraftan Peygamber'den sonra hilâfet hakkının Hz. Ali’ye (ra) ait olduğunu ve bunun da Allah tarafından, ezelden belirlendiği yalanını yayıyordu. Böylece daha sonra ortaya çıkacak ve sürgit devam edecek bölücü bir fitne olan Şia akidesinin temellerini atıyordu. Onun yaydığı fitneye göre Ebû Bekir (ra), Ömer (ra) ve Osman (ra), Hz. Ali’nin (ra) hakkını gasp etmişlerdi. O, Küfe, Basra ve Şam’da insanları kışkırtırken, Ebu Zerr’in (ra) haklı çıkışlarını da kendisine malzeme yapıyordu. (İbnü'l Esir, Tarih, III,154; H. i. Hasan, age, I, 368-370)
Dersler ibretler:
- Sinsi Yahudi ve onlarla iş birliği içindeki dahili hainler, tarih boyu İslam ümmetinin en büyük baş belası olmuşlardır.
Sadece son birkaç yüzyılda, Haçlı-Siyonist ittifakının İslam ümmeti aleyhine yapıp ettiklerini ve her defasında Şia’yla yaptıkları; sinsi plan ve ittifakları da az çok biliyoruz. Tabi Osman (ra) döneminden günümüze kadarki dönemle de farklı olmamıştır. Sadece önceki asırlarda, olup bitenlerin büyük bir kısmı, tarihin bulanık ve karanlık sokaklarında kayboluyordu. Ancak teknoloji asrında birçok ihanetler, hainlerin tüm çabalarına rağmen, gizli kalmıyor. FETÖ, Haşdi-Şii, Deaş ve türevleri bunun çok küçük örnekleridir.
- Şia’nın kurucu olan Abdullah bin Sebe’ sadece Osman (ra) döneminde değil, sonraki dönemlerde de büyük fitnelere mahal hazırlamıştır.
Nitekim Şia, asırlardır ümmetin kuyusunu kazmaya devam ediyor. Altı yıldır İslam âlemini kasıp kavuran olaylar, Şia’nın İslam ümmetine karşı kin ve nefretlerini dışa vurmaktadır. Çünkü Şia, kendileri dışındaki tüm ehlisünnet camiasını kesin kâfir, zındık ve düşman olarak kabul etmektedirler. Yani Ashabı Kiram’a (Rıdvanullahi aleyhim ecmain) ve İslam ümmetine olan kinlerini, din edinmişlerdir. İşte asli kaynaklarından sadece bir örnek: “Bizimle muhaliflerimiz arasında herhangi bir kardeşlik ve dokunulmazlık yoktur” "Muhaliflerimizin küfründe hiçbir şüphe yoktur. Çünkü imamlardan birinin velayetini inkâr etmek onlardan başka birinin hilafetini kabul etmek ve cebir gibi batıl inançlara sahip olmak zındıklık ve küfrü gerektirir. (Mesabih El-Fukeha fil Muamelat, Ayetullah El-Uzma Ebul Kasım El- Hui, II, 11)
- Yahudi’nin uzun soluklu planlar yaptığı malumdur. İşte Yahudi’nin vekalet ordusu olan Şia, 14 asırdır, ümmet aleyhinde gizli aşikar çalışmalarına devam ediyor.
İslam ümmeti ne zaman, düşmanlarına karşı önemli bir savaş girse, Şia hemen ümmete karşı arkadan bir cephe açıp düşmanın imdadına koşar. Bunun örnekleri, sayılamayacak kadar çoktur. Sahabe döneminde de, Emeviler, Abbasiler döneminde de, Moğol istilalarında da, Selçuklular, Osmanlı vs. tüm İslam tarihi boyunca, hep bir bölen olmaya devam etmişlerdir.
- Şia’nın ashaba (ra) ve İslam ümmetine olan kin ve nefretleri, Yahudi kaynaklı olan bozuk akidelerinin gereğidir.
Bu bozuk akidenin temeli, bizzat Abdullah bin Sebe’ tarafından atılmış, sonra da benzeri hainler tarafından tahkim edilmeye devam edilmiştir. Örneğin Humeyni ve onun taraftarı olan kripto Şiiler, son yarım asırdır, bu kin ve nefreti katlayarak tahrik etmiştir.
Peki, Şia’daki top yekûn bu kin ve nefretin sebebi nedir? Neden Müslüman öldürmekten bu denli zevk almaktadırlar. İşte son çeyrek asırdır, kendilerine ABD, AB vd. kâfirler tarafından altın tepsi içinde teslim edilen beş ülkede de benzeri vahşetleri devam ettiriyorlar. Zan etmeyin ki Şia bu vahşeti sadece Suriye’de, Halep’te sergilemektedir. Aynı vahşet Şia’nın kontrolü altındaki tüm yerlerde gizli aşikâr devam etmektedir.
Evet, İran’da, Irak’ta, yemende ve Lübnan’da… Eğer fırsat bulursa nerede Şia uzantıları varsa ilerde oraları da kendi hegemonyasına almak, aynı vahşetleri oralarda da sergilemeyi ibadet bilecektir. Çünkü Şia kin ve nefreti din edinmiştir. 12 imamı ilahlaştırmış, başta üç halife olmak üzere 5-6 sahabe dışında diğer sahabeleri tekfir etmektedir. Kur’an’ı Kerim ile tezkiye edilen Aişe annemiz ve hafsa (ra) ya ağza alınmayacak çirkinlikte iftiralar etmektedirler. Ümmete düşmanlığını ise o derekeye vardırmışlar ki, Şia akidesine göre 1 Sünni öldüren cennetlik, 10 Sünni öldüren hesapsız cennetliktir.
- Yahudi ve dolayısıyla Şia’nın gayesi, Hz. Ali’nin (ra) veya “Ehlibeytin” hukukunu savunmak falan değildi elbette.
Onların gayesi, ümmet içinde tefrika, düşmanlık, kin ve nefreti körüklemekti. Ama bu planlarını gerçekleştirmek, Ali (ra) Hüseyn (ra) ve ehlibeytin istismarı gerekiyor. Başka bir deyimle, karanlık niyetlerini, “Ehlibeyt” örtüsüyle perdeliyorlar. Böylece ümmetin nice saf ve temiz gençlerini de aldatmayı başarıyorlar. Şia fitnesi böyle işliyor ve ümmetin içinde fitne kazanı kaynamaya devam ediyor. Çünkü ümmet, birlik ve dirlik içinde olursa, Haçlı-Siyonist ittifakı ve karanlık pagan odaklarının; dünyayı ele geçirme planları yürümeyecekti. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...