Her şey bozulabilir.
Aklımıza gelen ne varsa.
Sonunda bunları düzeltmek bir şekilde mümkündür.
Ancak bir şey hariç!
Yeter ki bozulma oraya sıçramasın.
Yeter ki o bozulmaya başlamasın.
Yeter ki o bozulmasın.
Yeter ki insan bozulmasın.
İşte modernleşme serüveni sonunda geldiğimiz nokta sanırım tam olarak burası.
İnsan bozuluyor!
Evet, evet insan!
En korkutucu, en ürkütücü, en kahredici şey de budur.
İnsanın bozulması merhametin kaybolmasıdır.
Vicdanın kurumasıdır.
Bu durum tabiri caizse insanlığın bizzat kıyametidir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Cahilsin; okur öğrenirsin. Gerisin; ilerlersin. Adam yok; yetiştirirsin. Paran yok; kazanırsın. Her şeyin bir çaresiz vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur.” diyor.
Dedim ya, üzgünüm ama çağ olarak sanırım bu noktadayız.
İnsanın bozulmaya başladığı çağdayız.
En kötü çağ da bu olsa gerek.
En vahşi, en gaddar çağdır insanın bozulduğu çağ.
İşte böyle bir çağda hala bozulmamış insanların oturma, keyif çatma, rahatına bakma lüksü yoktur.
İnsanın gözleri önünde bozulmasına seyirci kalma büyük bir cürümdür.
Büyük bir vebaldir.
Çünkü insanın bozulması insanlığın bozulmasıdır.
İnsanlığın bozulması yeryüzünün en büyük felaketidir.
Bu yüzden bugün bozulmaya karşı direnen insanlara ihtiyaç vardır.
Onların daha çok çaba sarf etmesi, daha çok fedakârlıkta bulunması gerekir.
Bozulmanın karşısında direnen erdemli ve ahlaklı insanlara her zamankinden daha fazla iş düşüyor.
Daha fazla ihtiyaç var.
Çünkü bozulmaya başlayan insandır.
Bozulmaya başlayan benim, sensin, ötekidir.
Bozulmaya başlayan biziz.
Buna karşı ayağa kalkmalıyız.
İnsanı bozan her söz ve eylem karşısında dik durmalıyız.
İzin vermemeliyiz bu çağın en büyük felaketine.
İnsanın bozulmasından daha büyü bir iflas yoktur.
İnsanlığın iflası, dünyanın sonudur.
Dedim ya bu duruma seyirci kalmamalıyız.
İnsanlık için.
Kendimiz için.