Ramazan ayının sonuna yaklaşıyoruz. Her birimiz kendi gücü nispetinde heybesini doldurdu ve uzun bir yolculuğa çıkıyoruz yakında. Gelecek Ramazan ayına kadar sürecek, meşakkatli bir yolculuk olacak bu.
Yemediğimiz ve içmediğimiz vakitleri geride bırakacak ve bedenen gayet zinde olmayı, en azından aç ya da susuz olmamayı planladığımız 11 ay sürecek bir yolculuk olacak bu.
Bayrama erişemeyenler olabileceği gibi, gelecek 11 ayın herhangi bir gününde, aramızdan herhangi birileri de mezarlara dökülmeye/ekilmeye devam edecek. Ve fakat yolculuk bitmeyecek ve kıyamete kadar devam edecek. Yolda hep birileri olacak. Yol boş kalmayacak. Yolun bize ihtiyacı olmayacak yani! Bizim yola ve yolculuğa mecburiyetimiz olacak.
Büyük hedefleri olanların durmaları düşünülemez, duranların yaşadıklarına hayat denemez. Ölüm bir durmaktır zira; yeri belli ise bir mezarda yahut herhangi bir yerde toprağa karışmış olarak durmak. Duran ölüdür, duran bedendir. Ruh duramaz, durdurmazlar onu, ölümsüzdür.
Ramazan ayı için yaptığımız planların bile birçoğu akamete uğradı yani yarım kaldı ya da hiç başlanamadı. Bundan sonraki 11 ay için yapacağımız planların da akıbeti meçhul olacak.
Uyuduğumuzda uyanma ihtimalimizin bile kesin bilinemediği dünyada, küçük kafamızın içinde yapılan bir planın sonucundan emin olmak nasıl mümkün olur ki?
Planların en büyüğünü yapan ve mutlaka planı gerçekleşecek olan yalnız ve sadece Allah(cc)’dur. Bizim kulluk ettiğimiz Rab O’dur.Kainata koyduğu sebeplere riayet edenlerin -kim olursa olsunlar- planlarının gerçekleşmesine izin veren de O’dur.
Bu Ramazan ayından en azından itikadımızı yani inancımızı düzeltmiş olarak ayrılmayı başarmalıyız.
Onun, bunun planlarının gerçekleşme ihtimaline inandığımızdan, birkaç milyon daha kesin bir inançla, kainatın Rabbinin onlar olmadığından emin olmak zorundayız.
Batıldan ve onun tüm temsilcilerinden korktuğumuzdan, birkaç milyon kez daha büyük bir korkuyla Allah(cc)’dan korkmak ve korkulmaya layık olan ilahımızın O olduğundan emin olmak durumundayız.
Her olayı ve kişiyi illa bir plana bağlayacaksak bunun ilahi ferman olduğunu asla unutmamak makamındayız. Müslümanlık tam da bu makamın adıdır zira. Kul olmanın, bütün saltanatlardan üstün olduğu bir makam!
Zaman nehrinde sürüklenen çer çöp gibi bir yolculuk etmek, insan şanına yakışır bir hal değildir. Bize sağlam gemiler ya da lüks yatlar yakışır! Sonu cennete çıkan bir yolun yolcularının namı büyük olacaktır. Düşmanı çok olacaktır. Taş atanı, gemilerini deleni hatta sularını bulandıranı çok olacaktır.
Ramazan ayı boyunca bulunduğumuz rahmet ve mağfiret limanı, bizi 11 ay götürecek her türlü ihtiyacın yüklenme zamanı idi adeta. Gemiciler bilirler, uzun yola tedariksiz çıkılmaz. Yolda bir limana uğradığında başına neler geleceği bilinmez. Başkalarının limanlarından ihtiyaç giderme umuduna bel bağlanmaz. Daha da kötüsü, gemisi batan ya da erzakı biten genelde yolda kalır, onları kurtaracak biri genelde bulunmaz.
Tek tek hazırlandığımız bu yolculukta yalnız olmayacağız. Fırtınalı zamanlarda desteklerine güvenilecek kardeşlerimiz yanımızda olacaklar, olmalılar. Yorulana yeniden güç aşılayacak, ayağı kayanı yere kapaklanmadan tutacak, dizlerinin dermanı biteni omuzlayacak kardeşler hep olmalı.
Bu yüzden Mü’minler kardeştir ve bu yüzden Ehli Sünnet olanlar aynı zamanda bir cemaattir.
İşte bayram dediğimiz şey tam da budur; kardeşlerinle birlikte aynı hedefe giden bir gemiye binmiş olmak ve yola koyulmak. Uzun yol ve eziyetlerine katlanacak kadar güçlenmiş olmak ve yeterli miktarda azık hazırlamış olmak.
… “Azık hazırlayın; şüphesiz azıkların en hayırlısı takvadır”… (Bakara 197)
Takva ise; Allah(cc)’in bizi yasakladığı bir iş üzerinde görmemesidir!