Bir sonraki neslin haliyle ilgili endişe duymak herhalde insanlık tarihi kadar eski bir sızlanmadır. Genellikle gün görmüş ve hayatın ceremesini hakkıyla çekmiş yetişkinler, kendilerinden sonra gelenleri beğenmediği gibi, gidişatın bir felakete doğru olduğunda da neredeyse hemfikirdirler.
Bunun doğusu ile batısı, hatta İslam’ı ile gayrısı yoktur.
Genelde; insanlığın yerel ya da küresel anlamda, peygamberlerle yaşadığı bir nevi medeniyet sıçramaları dışında, görülen de budur. Her gelen nesil bir öncekinden farklı ve selefinin değerlerinden belli bir oranda uzaklaşarak yoluna devam eder.
Demem odur ki; bugün beğenmediğimiz yeni nesil sadece bize ve bizim zamanımıza özel bir hal değil, hep olagelen hatta sıradan bir hayat gerçeğidir.
Beklenti ve hedeflerimizi yeni nesil üzerinden gerçekleştirme kastımız da gayet doğaldır. Baba bir yere getirdiği işyerini evladının devralıp bir adım öteye taşıması hayalini de kurar, kendinden daha iyi bir konumda olması umudunu da taşır. Anne, bin bir emekle büyüttüğü çocuğunun, çocuğunu bağrına basmayı tarif edilmez bir mutluluk olarak görür.
Bugün geldiğimiz noktada, hele geçen hafta sonu yaşanan sınav maratonunu da göz önüne aldığımızda, velilerimizin çocuklarından temel beklentisinin “kazanmak” olması, sadece kazanmanın da yetmeyip, “iyi bir yer kazanmak” hedefine kilitlenmiş olunması, çağımızın önceki zamanlara attığı bir fark olarak karşımızda duruyor.
Biz Müslümanlar; dünyayı ahiretin tarlası görüyorduk ve asıl hayatın ahirette olduğunu, dünya hayatının oyun ve eğlence gibi boş bir meşgale olduğunu düşünüyorduk. Gelecek nesillere de bunu böyle anlatacak ve öğretecektik.
Ancak, çocuklarımıza öyle büyük ve hayatlarının neredeyse tüm alanlarını ve yönlerini kapsayan dünyalık hedefler koyduk ki; çocukların ahiretin varlığına ve bir hesabın geldiğine inanmaya ya da bunun için dertlenmeye kalplerinde yer kalmadı.
Dev bir lokanta masasının başında oturan, çocuklarına hırsla diğerlerinden daha çok yemesini tavsiye eden hatta emreden, zorlayan veliler olarak; çıkışta hesabı her birimizin ayrı ayrı ödeyeceği gerçeğini unutmak ne kadar basit görünse de, halimizin resmidir.
Ve gerçekten iflas eden; ticaret yaparken malını kaybeden değil, ahiretteki hesap gününde iyilikleri ve salih amelleri olduğu halde, bunları işlediği hak ihlalleri nedeniyle başkalarına kaptırarak, kendisi cehennemi boylayan kişidir.
Gerçekten çocuk sahibi olan, dünyada evladını hayatın zirvelerinde ve çok iyi kazançlarla gören değil; diğer aleme göç ettikten sonra ardından kesilmeyen bir hayır kapısı gibi evlat bırakarak amel defterini açık tutmayı başarandır.
Çocuklarımız elbette zamanın en iyi okullarında okusun, en iyi işlerini yapsın, en güzel gelirlerini elde etsinler. Ancak bu yola, her şeyi unutarak, ahireti bir kenara koyarak, insanların haklarına riayet etme erdemlerini hayatlarından silerek çıkmasınlar.
Yakın geçmişte bugün lanetlenen bir cemaatin yurtlarına ya da dershanelerine öğrenci gönderirken, çocuğumuzun maksadı; din ve diyanet, edep ve ahlak, hak ve hukuk değil, sadece iyi bir okulda okusun, iyi bir yere gelsin, iyi bir maaşı olsun gibi dünyalık hedeflerdi. Dünyalık hedefler için bir nesli ellerine teslim ettiklerimiz, yine dünyalık bir hedef için onları heba ettiler. Bu bize ders olmalı değil mi?
Bizi farklı kılan en temel özelliğimiz; bir değer yargısına sahip olmamız ve başkalarının hukukuna riayet konusundaki hassasiyetimizdir. Yani bir terazimiz vardır bizim, hayatı ve içeriğini İslam ile tartarız, menfaat ya da fayda ile değil!
Yeni neslimize vereceğimiz hayata bakış açısı ise, dünyaya, insana ve sair varlığa adalet ve merhamet ile yaklaşmaktır.
Dünyayı biz kurtarmak zorunda değiliz ancak kendimizi ve neslimizi biz korumak durumundayız. Zaten büyük değişimlerin çekirdekleri hep küçük olmuştur.
Medine küçük bir şehirdi, çekirdekti. Orada kök salan ve yetişen medeniyet ağacı, yüzyıllar boyu insanlığı gölgesinde barındırdı, meyveleri ile besledi. Bugün dalları budanan, yaprakları dökülen, meyve veremeyen bu ağacın, köklerinden aldığı kuvvetle verdiği taze filizler umudumuzun kaynağıdır ve çok değerlidir.
Bu nesilde zamanı geldiğinde hayatın kendisi için hazırladığı rolü hakkıyla yerine getirecek ve emaneti taşıyacaktır. Dünyanın kaderi, yaratıcısının elinde olduğu gibi, nesillerin kaderleri de O’nun elindedir…