Efendim; Sosyal medya mecrasını bilirsiniz, ben her ne kadar kullanmasam da, zaman zaman bazı anekdotlardan da bir şekilde haberdar olmuyor değilim.

İşte onlardan biri geçtiğimiz günlerde bir hocaefendi aracılığıyla elime ulaştı. O anekdotta Gönenli Mehmet Efendi isimli bir değerli şahsiyetin bire bir yaşadığı sır dolu anısı yer alıyor. Beni oldukça etkiledi ve sizlerle paylaşmak istedim.

Kendi dilinden İşte o anı:

“Bakın, size bir yağmur hikâyesi anlatayım, şimdi hatırıma getirildi. Bendeniz karayoluyla ilk Hacc'a giden kafilelerde bulundum. Biliyorsunuz, uzun bir süre Hacc'a gitmek yasaktı, sonra Allah razı olsun, Menderes zamanında kanunlar müsaade etti. İşte karayoluyla gidiyorduk.

Biliyor musunuz, bu millet Kâbe’ye, Hacc'a hatta Hacıya bile âşıktır. Urfa'dan geçiyorduk, otobüsün önüne insanlar yattı. Evet evet, yanlış duymadınız, böyle yere yattılar. Yola yattılar yola... ‘Yahu bunlar ne yapıyor?’ dedik, mecbur kapıyı açtık. ‘Kardeşim, ne istiyorsunuz?’ diye sordu şoför. ‘Vallahi , bu Hacc'a gidenler bizde misafir olmazsa yerden kalkmayacağız!’ dediler.

Aman ya Rabbi!

Biz de vize işlemleri olduğunu, geç kalırsak kapıda çok zorluk çekeceğimizi onlarla konuştuk, bir şekilde ikna etmeye çalıştık. Neyse, gönüllerini aldık. Otobüste, ikramda bulundular... Ya, bu millet işte böyle âşıktır. Yâ Rabbi! Sen, Hac yollarını bize aç, bu aziz milleti Haremeyn’e Hadim eyle. O yola gitmekten alıkoyan eşkiyadan bu milleti muhafaza eyle. Bizler, evlâtlarımız, zürriyetimiz, inşallah hayırlısıyla o mübârek yollara gidelim ve gelelim.

ACAYİP BİR ŞEY OLDU!

Neyse efendim, Kudüs'e dört beş otobüs peş peşe geldik. Biz, tam kapının olduğu yerden şehre girdik, birdenbire gök gürledi. Bir rahmet, bir yağmur ki sormayın... Fesübhânellah! Fakat o anda acayip bir şey oldu. Normalde yağmur yağdığında herkes sokaklardan kaçar, ıslanmamak için bir yere dâhil olur. Ama Kudüs'te yağmurun yağmasıyla insanlar sokağa döküldü.

Bizim Hacıların bulunduğu otobüs kafilesinin etrafı insan seline döndü. Öyle ki arabaları sallıyor, pencerelere vuruyor, ağlayarak ve yüksek sesle bir şeyler söylüyorlardı ki. (Sanki olan biteni anlamıyormuş gibi tecâhül göstererek)

Ben de görevliye sordum: ‘Kardeşim, ne bu gürültü, ne bu nümayiş? Bunlar ne bağırıp çağırıyorlar?’ dedim.

Kafile başkanı ağlayarak bana ne dese beğenirsiniz? “Hocam, hep bir ağızdan ‘Kudüs'ün sahipleri geldi, Allah Teala da yağmur indirdi’ diye bağırıyorlar.”

Meğer üç senedir Kudüs'e bir damla yağmur yağmamış. Ama ne acayip tecellidir ki bizim arabaların geldiği an, Cenâb-ı Mevla yağmur indiriverdi. Orada olduğumuz müddetçe insanlar, bu rahmete ve yağmura doya doya kandılar.”

Ey Rabbimiz! Kudüs işkence altında. Kanayacak yaraları kalmadı. Nerede Kudüs’ün gerçek sahipleri?

Tıpkı o gün olduğu gibi Sen onların gözlerini yollarda bırakma, sahipsiz Kudüs'e sahiplerini gönder de Batıl Hak’kın ne olduğunu görsün Ya Rabbi.

Onları küffâr elinden kurtar. Mü’minleri aziz eyle, şu zilletten cümlemizi halâs eyle. Bu necip milletimizi tekrar o mübârek beldelere hadim eyle. Korktuklarımızdan emin eyle, kâfirlerin şerrinden bir an önce insanlarımızı kurtarıp halâs eyle.

Sen bizim Mevlâmızsın, kâfirlere karşı Müslümanlara zaferle yardım eyle. Dinine yardım edenleri muzaffer eyle. Müslümanlara eziyet edenleri ise kahrı perişan eyle!

Vesselam,