Sözler ve kelimeler, konuşmalar ve anlaşmalar hatta anlaşamamalar, tumturaklı laflar ve dümdüz anlatılan meramlar.
İnsanlar ve duruşlar, kişiler ve olaylar, konuşmalar ve susmalar!
Yağan karlar ve gürleyen gökler, kapanan yollar ve öfkelenen yolcular.
Politik hesaplar ve rekabetler, kızgın kitleler ve soğuk havalar.
Oh olsunlar ve vahlar, kahkahalar ve gözyaşları…
İnsanlar donuyor ey, insanlar üşüyor, çadırlar taşımıyor karları ve taşımıyor zor zamanda bir şehrin halkı, çadırların tepesinde tepinen politikacıları.
Aidiyet ve hamiyyet duygularının en hızlı ortaya çıktığı zor zamanlarda bile kişisel hesabının peşinde olan politikacı haindir, ondan memlekete fayda gelmez.
Felaketten menfaat devşirenden daha zalim kim olabilir?
Düşenin düşüşünden, yarası kanayanın kanından, ciğeri yananın acısından beslenenden daha canavar kim vardır?
Kara kar yağıyor bugün, yarın kara güneş de doğar.
Zihni kara insanların beyaz karları kapkara görmesi, pırıl pırıl güneşin aydınlatamadığı bakışların olması, faturalarını nasıl ödeyeceğini dert edenlerle, hiç faturası gelmeyenlerin aynı mevsimi yaşaması…
Yerlerde kar var, üstüne daha da kar yağıyor ama biliyoruz ki bir gün güneş de doğacak karların üstüne.
Karın edebiyatını ne sokakta kalanlar, ne de yolda kalanlar yapmayacak, çadırlarında titreyen mülteciler de lafını etmez bu beyaz örtünün.
Hayatın bütün hengamesine rağmen, kainatın Rabbinin hükmü altında cereyan eden bunca hadisenin, iman ve idrakimize, sabır ve tevekkülümüze zarar vermemesi için, ara ara kendimizi tazelememiz gerekiyor.
Renklerimizden sıyrılamıyorsak bile, karın her şeyi örtmesi gibi bir süreliğine örterek, hayata ve insanlara daha bir yakından bakabiliriz.
Zorluğu yaşamak, öğrenmenin en etkili yollarından biridir. Karın üşüttüğünü inkar edemediğimiz gibi, iyiliğin ısıttığını da unutmamamız gerekiyor.
Politik tartışmalara heba edilemeyecek kadar değerli ömrümüzün kalan zamanlarını, iyilik için harcamak herhalde en karlı alışveriş olacaktır.