Ümmetin ufkunda kara bulutlar dolaştırılıyorken, asrın kıyamı olan ümmet baharı kışa çevrilmeye çalışılırken, gelin manevi bir nefha ile birazcık olsun ferahlayalım. Suriye'deki katliam yüreklerimizi dağlarken, Irak, Afganistan, Filistin, Somali ve daha nice yerlerde; kan, gözyaşı, feryat ve figan arzı ve arşı sararken, Mısır yarası üstüne tuz biber oldu. Dileyelim ki kadir gecesi, ümmetin yaralı gönüllerine merhem, kalplere manevi bir gıda olsun… Hem ümmete hem tüm insanlığa hayır ve bereketler getirsin…
Bazı zaman ve mekânların farklı kılması, Allah'ın (cc) kullarına lütfudur. Bilindiği üzere Allah (cc) bazı mekânları farklı kıldığı gibi, bazı zamanları da farklı kılmıştır. Bu farklılığı, gerek Kur'an gerekse sünnetin müjdelerinde görebiliriz. Örneğin: Kılınan bir namaz, yapılan herhangi hayırlı bir amel; Mekke'de / haremde yüz bin kat, Mescidi nebevide bin, Mescidi Aksa'da beş yüz kat daha hayırlıdır. Aynı müjdeleri zaman olarak bazı gün ve gecelerde de görmekteyiz. Öyle ki kadir gecesi bir suresine isim olmuştur. İşte o sure…
"Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir."
Bu surede kadir gecesinin bin aydan daha hayırlı olduğu vurgulanıyor. Bir ayı otuz gün kabul ettiğimizde, bu gecenin otuz bin kat değerlendiğini anlıyoruz. Peki, saat ve dakikaları sair gecelerle aynı olan kadir gecesi, bu değerini nereden almaktadır? Elbette bu gecede indirilmiş olan, Kur'an'ı Kerim'den.
Şimdi başımızı iki avucumuzun arasına alıp derinlemesine düşünelim… Mademki Kur'an indiği geceye otuz bin kat değer katıyorsa… Şu halde Kur'an'ı yaşayan bir şahıs, Kur'an'a sırtını dönen birinden otuz bin kat daha değerlidir. Kur'an'ın yaşandığı bir ev aile, mahalle, köy, şehir, millet, devlet, Kur'an 'sız olanlardan otuz bin kat daha değerlidir. Hatta ikisinin kıyası mümkün değildir.
Cahiliyenin vahşi insanlarından nicelerini, peygamberlerden sonra insanlığın en hayırlısı yapan şey Kur'an'dır. İnsanlığı şirk ve küfür karanlığından, İslam'ın aydınlığına çıkaran yine Kur'an'dır. İnsanlığın tağutların zulmünden kurtulup, İslam'ın adaletiyle buluşmaları da elbette yine Kur'an'la olmuştur.
Ancak elbette bu, onların Kur'an'ı sadece okumaları, evlerine süs eşyası misali asmaları veya çeyizlik eşya gibi değerlendirmeleriyle olamamıştır. Onların, Kur'an'ı Kerim'i ilahi bir anayasa, her ayetini de birer ilahi yasa olarak değerlendirip değerlendirmeleri sonucu olmuştur.
Bugün Müslümanların fert ve toplum olarak çoğunlukla Kur'an'ın huzur ikliminden uzak yaşadıklarını görüyoruz. Bütün meselelerimizde başvurmamız gereken bir el kitabı, bir çözüm kitabı olması gereken Kur'an ne yazık ki gerek duyulmayan bir cep kitabıymış gibi hep geri plana atılıyor. Gelişen teknoloji ve ilerleyen ilim Kur'an'ın asırlar öncesi verdiği bilgilerle paralel yürürken, Kur'an'ın bizzat muhatabı olan insanoğlu hep ters istikamette yürüyor.
Sonuçta ise başıboş, toplumsal hayat içinde köleleşen insanlar yığını ortaya çıkıyor. Kişisel ve toplumsal nice sorunlar çözüm bekliyor. Ancak medet sadece beşeri doktrinlerden bekleniyor. Hak ile batılı, iyi ile kötüyü yüzyıllar önce çok net bir şekilde ayıran Kur'an süresini doldurmuş bir kitap olarak kitlelere telkin ediliyor. Ancak hemen belirtelim ki; Kur'an'ı indiren ve onu koruyacak olan yine Allah'tır. Eninde sonunda yeniden hâkimiyet tahtına oturacaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmamalı.
Şu bir gerçektir ki, halen çektiğimiz bunca sıkıntıların baş sebebi Kur'an ile aramızdaki mesafe, perde ve duvarlardır. Eğer bu mesafe kapatılmaz, perdeler ve duvarlar aradan kalkmazsa bu sıkıntıları daha uzun bir süre çekebiliriz. Yaşadığımız sıkıntıların temel sebebi Kur'an'dan uzaklaştırılmamız, onu anlamaktan ve yaşamaktan alıkonmamız olduğu gibi hayatımızda iyiye doğru gidecek köklü değişikliğin başlangıcı da Kur'an'la barışıp onu hayatımıza hâkim kılmakla olacaktır.
Bu açıdan baktığımızda yakın tarihimizde gerçekleştirilen harf devriminin ne gibi sonuçlar getirdiğini görmemiz mümkün olur. Bu devrim sonucunda, halkımızın Kur'an'ın aydınlığında yazılmış ve yüzyıllar süren bir çalışmanın ürünü niteliğindeki zengin bir kitap ve hayat kültürüyle bağı kesilmiştir. Bu yüzden yetişen neslin Kur'an kültürüyle irtibatı büyük ölçüde koparılmış, dolayısıyla hayatlarında Kur'an'dan uzak bir yaşayış tarzına doğru giden değişim süreci aşılamıştır. Bugün gördüğümüz manzara da bu değişim sürecinin ortaya çıkardığı manzaradır. O halde fert ve toplum hayatında Kur'an'ın yeniden söz sahibi olması için insanlarımızı Kur'an kültürüyle tanıştırmamız gerekiyor.
Kur'an'ı çok okumalı, onu anlamak için tefsirlere başvurmalı, okuyup araştırmalı ve ondan mesajlar almalıyız. Böylece temel hayat kitabımızı tanımış, bir ümmetin ferdi olduğumuzu fark etmiş ve bu ümmetin bizim dışımızdaki fertleriyle aramızdaki bağları kuvvetlendirmiş olacağız.
Bunun yanı sıra bizim dışımızdaki insanları Kur'an kültürüyle tanıştırabilmemiz, onların hayatlarına da Kur'an'ın hâkim olmasını sağlayabilmemiz için öncelikle kendimizin ondan gıdalanmamız, bilgi hazinemizi onunla beslememiz gerekir. Sadece bilgilenmek yetmez onu uygulamaya aktarmak da gerekir. Eğer insanlara vermeye çalıştığımız Kur'an mesajları bizim hayatımızda ma'kes bulmamışsa başkalarında hiçbir etki göstermez.
Kadir gecesini bu açıdan değerlendirmeyip, sadece; mevlit, dua, zikir, salavat vb. nafilelerle geçirirsek, kadir gecesinin, kadir gecesinde inen ilahi kelamın ve bu ilahi kelam kendisine inen, kâinatın efendisi Resulullah (sav) ın kadrini yeterince kavramış olamayız. Selam… Dua…