Hayatın temel onuru, iyiliktir. Her türden, her ırktan, her görüşten ve dinden insanın ortak iddiası iyiliktir çünkü. İyilik büyük bir iddiadır ve her iddia gibi ispata muhtaçtır.
Sorabilseydik kendisine, Firavun da iyi olduğunu iddia edecekti yahut Nemrud. Ebu Cehil de kendince iyi idi ve yaptığı her şeyin mantıklı bir açıklaması vardı.
Firavun insanlara tanrılık ediyordu, yedirip içiriyor dahası onun istediği yaşıyor, istemediği ölüyordu. Nemrud da hakeza öyleydi. Ebu Cehil derseniz, hacılara su veriyordu adam, Kabe’ye en pahalı kilimleri o örterdi hatta.
Ama zalimdiler, sayısı belirsiz insan, onların zulmünden paylarını aldılar. Acılar çektirdiler insanlara ve hakim oldukları topraklarda zarar vermedikleri canlı türü, neredeyse kalmadı;hayvanlara da acımadılar, bitkilere de…
Güç ve imkan onlardaydı ama eksik olan, onların iyi olmasına ve tarih boyunca iyilerden olarak anılmalarına engel olan bir şey vardı. Her şeyin kendisi ile başladığı bir şey, iyiliğin kendisiyle başladığı ve yokluğuyla bittiği bir şey: Merhamet.
Hayatın tohumu muhabbettir belki ama herkesi o halkanın içine dahil etme ihtimalimiz yoktur, çünkü muhabbet kalpten gelen bir histir ve kontrolü elimizde değildir. Oysa merhamet; öğrenilen ve öğretilebilen, kontrollü ya da kontrolsüz icra edilebilen, hem bizden olanlara hem de olmayanlara gösterilmesi gereken, kainatın düzenini varlığı ile devam ettiren bir duygudur, davranış biçimidir, erdemdir, ahlaktır.
İnsan, hayvan veya bitki hatta cansız varlıklara bile merhamet duyulur. Sebepsiz yere bir taş yerinden sökülmez, toprağa zarar verecek bir madde dökülmez. İnsani bir gereklilik olmadıkça, yaprak koparılmaz, hayvana da kıyılmaz.
Yeryüzü ve içindeki her şey, insan için yaratılmıştır ve insana hizmete münhasır kılınmıştır. Fıtratın kanunu budur. Fıtratın Rabbi Allah(cc), insana bu derece bir üstünlük vermiş olsa da, bunu sınırsız ve kontrolsüz bırakmamıştır. İnsanı, bencillik ya da kibre düşmekten kurtaracak, çevresine ve bütün varlığa karşı fıtrata uygun yani normal davranmasını sağlayacak ve Rabb’inin sınırlarına uymasını sağlayacak duygu da merhamettir.
Merhamet, iyiliğin anahtarıdır yani iyilik için merhamet yetmez ama iyiliğin kapısından girmek için merhamet gerekir. Öfkeyi, kıskançlığı, kini ve nefreti, düşmanlığı engelleyebilecek duygu merhamettir.
Hata edenleri affetmenin, şahit olunan kusurları örtmenin, zorda olana yardım etmenin, mağdur olanı korumanın, ayağı kayanı tutmanın, darda kalana el uzatmanın, yıkılanı desteklemenin kaynağı merhamettir.
En güzel isimler kendisinin olan Allah(cc)’in, besmeleye Rahman ve Rahim isimlerini eklemesi, merhametin ilahi bir fermanı gibidir. Her gün ve her an sürekli tekrar tekrar hatırladığımız, her işimize başlarken yeniden ve mutlaka hatırlamamız istenen şey merhamettir.
Mutlak güç ve otorite sahibi, dilediğini yapan ve asla engel olunamayan, dilediğini kahreden ve helak eden, intikam alıcıların en güçlüsü, varlığın kaderini elinde bulunduran Allah(cc), bizim O’nun en çok merhametini hatırlamamızı istemiş, bunu varlığa sultan yaptığı Süleyman(a)’dan (Neml 30), varlığa rahmet yani merhamet sebebi (Enbiya 107) kıldığı Muhammed(sas)’e kadar bütün elçilerine öğretmiştir.
İyi olmanın ve iyiliğe başlamanın anahtarı, besmele ile başlayabilmektir; besmele ile başlanamayan iş kötüdür ve merhametsizliktir.
Tam da bu sebeple, münasebet kurduğumuz ya da kuracağımız insanları, bu değerli merhamet süzgecinden geçirmekte her zaman fayda vardı, bugün artık çok daha fazla bir fayda var. Merhametsiz insanlarla aramıza bir kalkan koymanın gerekliliği göz ardı edilmemesi gereken bir zorunluluktur.
Basit merhamet testleriyle muhataplarımızın durumunu anlayabiliriz. Mesela; gereksiz ve sebepsiz yere bir böceği öldüren birinin, güç ve imkan bulduğunda ve keyfi istediğinde daha büyük cürümler işlemesi muhtemeldir. Yeşil bir dalı keyfi yere kıranın, bir ormanı da keyfi yere yakması muhtemeldir.
Tırnağınızı sebepsiz yere kıranın, gün olduğunda ve canı istediğinde boynunuzu da kırması muhtemeldir. Ayağınıza basmaktan zevk alanın, bir gün başınıza basması da muhtemeldir.
Alemlere rahmet Muhammed(sas)’in ümmetinin merhameti kaybetmesi, aslında peşinden gitme iddiasında olduğu peygamberinin izini kaybetmesi demektir. O’nun izini kaybedenin sonu ise; dünyada zillet ve meskenet, ahirette ise acı ve elem verici bir azaptır.
"Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Akrabalık Rahman'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla bağ kurar; kim de koparırsa, Allah da ondan bağını koparır." (Ebu Davud, Tirmizi)