“Aksa Tufanı” operasyonu ve sonrasında Siyonist işgalci teröristlerin yaptıkları katliamlar, ilk değil, son da olmayacaktır. Ama sonunda hak üstün gelecek ve ümmetin yiğit evlatları olan Hamas’lı yiğitler kazananlar olacaktır.
Bir asra yakındır, İslam ümmeti çobansız sürü! Misali darmadağın haldedir. Kimin eli kimin cebinde belirsiz… Kim nerelere, neden, nasıl savruldu? Kim savurdu, kim İslam diyarını paramparça parçaladı, kim yeraltı yer üstü zenginliklerini talan ediyor. Kim canlarına, kanlarına, mukaddes değerlerine kastediyor? Aslında artık ayan beyan biliniyor ama parçalayanlar, parçaların bir araya gelmesini engellemek, hatta yeni parçalara bölmek için hummalı bir çalışma içerisindeler…
Bölüp parçalamakla, sömürü ve talanlarla yetinmediler, İslam coğrafyasını ölüm tarlalarına dönüştürdüler. Hem de büyük oranda İslam ümmetinin kendi evlatlarını kullanarak… Elbette ihanet ve hıyanette en büyük pay; Şia, harici güruh ve daha çok ta saltanatlarını ümmetin tamamından daha önde tutan, “emirler” ve “sultanlar”ındır.
Ancak şunun altını kalın çizgilerle çizerek tekrar tekrar beyan etmeliyiz ki, İslam ümmetinin bu perişan halinin sebebi; kendisinin zayıf ve güçsüzlüğü ve düşmanının güçlü olmasından değil… Asıl sebep tefrika ve ayrılıklar nedeniyle İslam ümmetinin gücünün dağınık olmasındandır. Şu halimize bakın. Bir aydır tüm dünyanın gözlerinin önünde Gazze adeta bir mezbahaneye döndürüldü, hala İslam diyarının idarecilerinden sadra şifa bir girişim yok…
Tabi beraberinde şunu da tekrar edelim. Kim ümmetin bu dağınıklığına sebep olup katkı sunarsa; bilmeden yapıyorsa büyük bir haram üzeredir, ama bilerek yapıyorsa haindir, kalleştir. Hakeza kim ümmetin birliği, beraberliği, bütünleşmesi, güç birliği için çalışmazsa aynı konumdadır. Eğer bu ihmalkârlığı sadece cehaleti ve tembelliği içinse günahkârdır. Ama bile bile çalışmıyorsa vebali ihanet derecesinde büyük olabilir. Daha ne kadar kanlar akmalı… Daha ne kadar milyon canlar heder olacak… Daha kaç asır işgaller, sömürüler, talanlar devam edecek…
Bir asırdan fazladır İslam ümmetine tüm bu cürümleri reva gören batılılar, Siyonistler, evangelistler, neo conlar, masonlar, kısaca bil cümle kâfirler, tarih boyu yaptıkları kahpelikleri, son bir asırda binlerce kat katlayarak devam ettiriyorlar. Silahlar, teknoloji vs. araç gereçlerin güçlenmesi oranında zulüm de artıyor. Çünkü kâfirler, gücü zorbalık ve insanlık dışı muameleler için kullanmayı iftiharla yapıyorlar. Hâlbuki güç ümmetin elindeyken, gücü huzur, güven ve adalet için kullanıyordu. Kaldı ki sadece kendi tebaası değil tüm dünya insanlığı için…
BM, NATO, AHİM, AB, AP, G20, 5li çete vd. uluslararası kuruluşlar, çifte standartlarını, ikiyüzlülüklerini, (aslında çok yüzlülük mü, bukalemunluk mu demeli?) riyakârlıklarını vs. daha ne zamana kadar devam edecekler. Bunlara kim ne zaman dur diyecek? Bunların söz ve ahitlerinin asla bir geçerliliğinin olmadığını ne zaman anlayacağız? Bunların sadece güçten anladıklarını ne zaman anlayacağız?
Ancak şunu da unutmayalım düşman düşmanlığını yapacaktır elbette. “ayıdan post, gâvurdan dost olmaz.” Sözü boşuna değil… Bunlara “neden bunca zulmü yapıyorsunuz?” demek, akrebe neden sokuyorsun?” demek gibi bir şey… Sokmak akrebin, yılanın tabiatıdır… Parçalamak, öldürmek vahşi hayvanların yaratılışı gereğidir. Bunlar, Kur'an’ın ifadesiyle hayvandan da daha alçaktırlar… Resulullah (sav) ta 14 asır öteden nasıl da uyarıyor: “Diğer milletler, tıpkı yırtıcı hayvanların yemleri üzerine üşüşmeleri gibi sizin üzerinize üşüşecekler.” sorulur: “Ya Rasûlullah, o gün sayımız çok az olacağı için mi?” Efendimiz (s.a.v): “Hayır” der. “Bilakis, o gün sayınız çok olacak. Fakat akıntıya kapılan çer-çöp gibi olacaksınız. Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin heybetinizi çıkaracak, sizin kalbinize de “vehen” verecek.” Yine sorulur: “Vehen nedir ya Rasûlullah?..” Buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusudur.” (Ebû Dâvûd, melâhim 5; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/359; 5/278.)
Esasen tek yolu var bunun, İSLAM BİRLİĞİ… İslam baharı yarıda kesilmeseydi, İslam ve ümmet birliğine yönelik büyük bir adımdı. Halen gafil bir takım çevrelerin, ABD, vd. düşman unsurlarının planı olarak lanse ettikleri İslam baharı, asrın kıyamı olup öz be öz yerliydi… Ama böyle giderse ümmetin kıyamı bir başka bahara kalabilir.
Ancak her şey bitmiş değil… Ümmet tüm unsurlarıyla “İslam birliği” için harekete geçmeli. Ümmetin gücünün farkında olan devlet adamları, idareciler, STK’lar, cemaatler, cemiyetler, tarikatlar, üniversiteler, diyanet camiası, tüm tüzel hatta özel kişilikler… Her birimiz ne yapabilirsek, sesimizi nereye, kime, nasıl, hangi yollarla iletebiliyorsak hemen başlamalı, sonuç alıncaya kadar da durmamalıyız. Israrla, azimle, sebatla…
Evet, yeter artık diyen tüm Müslümanlar… Ümmetin gücünün farkında olanlar… Ümmetin sancısını yüreğinde hisseden yiğit müminler… Düşmanın sinsiliğini, kalleşliğini fark eden basiret sahipleri… İSLAM BİRLİĞİ’nin aciliyetinin farkında olan feraset sahipleri… Haydi, işe koyulma zamanı… Daha çok geç olmadan. Geciken her gün binlerce can, çiğnenen ümmetin izzeti, mukaddes değerleri ve ümmetin talan edilen servetleri demektir. Haydi, hemen şimdi… Subhaneke... Bi-hamdike... Esteğfiruke...