Hz. Ömer (ra) devrinde devletin bütün hukuk işleriyle ilgilenip adeta İslam devletinin baş kadısı olarak görev yaptı. Hz. Ömer'in şehadeti üzerine yine devlet başkanını seçmekle görevlendirilen altı kişilik sûra heyetinde yer alıp, bu altı kişiden en sona kalan iki adaydan biri oldu.
Hz. Osman’ın hilâfeti döneminde idarî konularda zaman zaman eleştirileri olmamakla birlikte İslam devletinin muhtelif vilâyetlerinden gelen şikâyetleri hep Hz. Osman'a bildirmiş ve ona hâl çareleri teklif etmişti. Hz. Osman’ı muhasara edenleri uzlaştırmak için elinden gelen gayreti sarf etti.
Hz. Osman’ın şehadetinden sonra İslam’ın ileri gelen şahsiyetleri ona bey'at ettiler. Ancak onun bu dönemi Allah’ın bir takdiri olarak son derece karışık bir dönem oldu. Hilâfete geçtiğinde halledilmesi gereken birçok problemle karşı karşıya kaldı. Bu karışıklıklar Cemel ve Sıffin gibi iç çatışmaları doğurdu. İslam devleti bünyesindeki bu ihtilafları giderme konusunda büyük fedakârlık ve gayretler gösterdi.
Dersler İbretler:
- Yahudi fitnesi olan Şia, Hz. Ali’yi (ra) diğer halifelere hasım gibi göstermek için ellerinden geleni ardına koymamıştır. Bu konuda öyle büyük ve sürekli yalanlar uydurmuşlardır ki, ehli sünnetten bile onların yalanlarına kananlar vardır. özellikle avam ve gençlik, Şia’nın hep hedefindedirler. Onları şiileştirmek, sahabeye ve ümmete düşman yapmak için hep pusudadırlar. Halbuki Ali (ra) kendisinden önceki her üç halifeyle de son derece uyumlu çalışmış ve onların en büyük destekçisi olmuştur.
- Her insanda ve her dönemde olduğu gibi, bazı konularda fikir ayrılığı olabilir. Bu insanın fıtratının bir gereğidir. Zira Allah (cc) insanı farklı farklı yaratmıştır. Bu farklılık onun tüm anatomik yapısından ta parmak izlerine kadar hücresi için geçerli olduğu gibi, ruhi ve fikri yapası için de geçerlidir. Dolayısıyla Ali (ra) da bazı konularda halifelerden farklı düşünebilir. Sonuçta sahabenin her biri birer müçtehittir. Nitekim bu ihtilaflar bizzat Resulullah (sav) hayatta olduğunda da zaman zaman tezahür ediyordu. Ancak bu itilaflar, hiçbir zaman onlar arasında tefrika, ötekileştirme veya didişmeye götürmüyordu.
- Özellikle sebe’iye fitnesinin dal budak saldığı Osman (ra) döneminde, Ali’nin (ra) ona olan desteği daha net bir şekilde görülmektedir. Abu Bekr ve Ömer (ra) döneminde olduğu gibi Osman (ra) döneminde de hilafetin baş danışmanlarından biri olmaya devam etmiş ve İslam devletin karşılaştığı sorunları çözmede hep en önde olmaya devam etmiştir. Şia’nın iddia ettiği ilk üç halife onun hakkını gasp etmiş olsalardı, onlara yardımcı olmak bir yana onlarla savaşırdı. Ali (ra) gibi bir kahraman, kendisine ait olan bir hakkın birileri tarafından gasp edilmesine sessiz kalacak kadar aciz veya korkak değildir. asıl olan şudur ki, Yahudi asıllı olan Abdullah bin Sebe’in uydurduğu yalanlar, 1400 yıldır ümmet içinde fitne sebebi olmaya devam etmektedir. Her Müslümanın bu fitneyi çok iyi tanıyıp buna karı uyanık olması ve başkalarını da uyarması gerekir. Zira düşmanın bu ümmete karşı kullandığı en büyük silah tefrika silahıdır.
Ali (ra) hilafete geldiği zaman, bu fitnelerin meyvelerini vermeye başladığı dönemlerdir. İkinci halifenin son dönemlerinde tohuma atılan bu fitne, Ömer (ra) gibi adalet timsali bir şahsiyetin şehadetine sebep olmuştu. Osman (ra) döneminde ise bu atılan tohumlar, tamamen yeşerip dal budak salmaya başladı. Ta ki, üçüncü halife Osman’ın (ra) da şehadetiyle sonuçlandı. Tabi Fitne sonuç aldıkça, daha da güçleniyordu. Resulullah'ın (sav) en yakın arkadaşları, yarenleri ve kendisinden sonra Hilafet makamına geçmiş bulunan iki seçkin sahabenin şehadeti, fitneci Şia ve hariciliğin gittikçe azıp azmanlaşmasına sebep olmuştur. İşte Ali (ra) böylesi zor bir zamanda hilafet makamına gelmiş bulunuyordu. Nitekim kendisi döneminde fitneler, daha da katlanarak çoğalmaya devam etti. Öyle ki, iş; halen şu anda dahi kendini bilmez kimi çevrelerin sahabilere dil uzatmasına sebep olan “Sıffîn” ve “Cemel” savaşlarına kadar vardı. Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...