Filistin, Kudüs ve mescidi aksa, Filistinliler veya Arapların değil, tüm ümmetin ortak malıdır. Esasen sadece Filistin, Şam, Bağdat, Afganistan, Yemen ve Libya değil, tüm İslam diyarı tüm Müslümanların sorumluluğundadır. Ve tüm Müslümanlar, güç, imkân ve fırsatları ölçüsünde, İslam diyarındaki kan, gözyaşı, katliam ve talanlara karşı bir şeyler yapmakla mükelleftirler. Görevlerini ihmal etmeleri oranında da günahkârdırlar. Ancak bir asırdır kanayan yara Filistin, Kudüs ve Gazze bir başka mazlum… İşte Filistin davasına biraz dikkatimizi çekecek bazı notlar…
- Filistin Allah (cc) ın vahiy için seçtiği merkezlerdendir. Dolayısıyla orada birçok peygamberin hatıraları vardır. Böyle değerli bir yerin korunup gözetilmesi hakkını sadece Müslümanlar verebilir. Çünkü hiçbir peygamber arasında fark gözetmeksizin hepsine iman edip saygı gösterenler, sadece Müslümanlardır.
- Müslümanlar her yere olduğu gibi, Kudüs’e de sadece İslam’ı götürmek için gitmişlerdir. İşgal ve talan için değil. Ama diğer milletler tam tersine; işgal, katliam ve talan için gelmişlerdir. Tarih bunun şahidi olduğu gibi, şu an haçlı ve Siyonist ittifakının İslam diyarında uyguladıkları da buna net delillerdir.
- Başta Yahudiler olmak üzere, değişik renkte kâfirler, bizim mahalleden onlara kananlar, hep ihtilafları körüklemişlerdir. Etnik, dini, mezhebi, fikri hangi ihtilaf olursa olsun. Hatta yeterince ihtilaf yoksa bunu kendileri oluşturmuşlardır. İşte bizim ümmet olarak şu an ki halimiz… Sonra iftiraklar oluşturmak ve derken bu fitnelerle zaafa uğrattıkları milletleri, sömürmeye devam etmişlerdir. Özellikle Siyonizm’in temel ilkesi, “ferrik tesud / böl ve yönet” dir.
- Tarihin her döneminde başta Şia olmak üzere, düşmanla ittifaklar kuran hainler olagelmiştir. Günümüzde de bu net olarak görülmektedir. (Şia, tekfirci haricilik, sünnet düşmanı reformistler, paralel, kedicik babası ve baş bela gibi tarikatlar vb.)
- Tarih boyunca insanlık İslam’ın kardeşlik ve ümmet ruhundan uzaklaştıkça, hem dünyayı kendine zindan etmiş, hem de ahirette azaba müstahak olmuştur.
- Ümmet kendi arasında birlik oldukça yücelmiş, ihtilaf ve iftirak ettikçe ise zelil ve perişan olmuştur. Bu günkü zilletten kurtulmanın de tek çaresi yine birlik beraberliktir. Dolayısıyla ümmetin vahdeti için çalışmak farz, aksine bölünmek veya buna yönelik tavır ve çabalar ise haramdır.
- Öze değil de süs ve tezyinata önem vermek, hem israf yönüyle hem de gücü asıl gerekli yerlere harcamamak açısından bir cürüm olup, gazabı ilahiye sebep olabilir. Nitekim Osmanlının zayıflamaya başlaması, lüks ve şatafatlar sonrası başlamıştır. İslam tarihinin nice devreleri de bunun açık delilidir. Son yıllarda Allah (cc) ın imkân ve fırsatlar verdiği kimi kişi ve çevrelerin, lüks ve konfor düşkünlüğü, israf ve savurganlıkları, bu konuda tarihten yeterince ders almadığımızı gösteriyor.
- Hak hukuk, ahde vefa ve mertlik, sadece İslam’dadır. Kâfirler sadece güçten anlarlar. Güç Müslümanların elindeyken, onu adalet, barış ve esenlik için kullanır. Ama kâfirler, işgal, katliam, sömürü ve talan için kullanırlar.
- İmkân ve fırsatları ümmet lehine değerlendirmek, çok önemli bir siyasi taktiktir. Derler ya: “yiğit pir düşer, fırsat bir düşer.” Bu gün batılılar tüm fırsatları; kendi lehlerine ve ümmetin aleyhine değerlendirmektedirler. Ama İslam âlemi olarak bizim nice idarecilerimiz, biraz olsun bundan ders almamaktadırlar. Bir asırdan fazladır, nice fırsat ve imkânları çarçur ediyorlar. Krallar, emirler, başkanlar, sisiler vs.
- Batılılar batıllarında birleşmek için çalışırken, biz ise güneş gibi bir hakikate sahipken ve bu hakikat her hâlükârda bizi birliğe beraberliğe çağırırken, onların bizi bölmeye çalışma planlarını görmeyerek faka basmaya devam ediyoruz. Yaşadığımız bunca işgal, katliam, sömürü ve talanlar bile uyanmamıza yetmiyor. Nasıl derin bir gaflet uykusu Allah (cc) ım!
- Güçlü, güvende, huzurlu ve aziz olmak, kendimizden olan ümmetin parçalarıyla birleşmektir. Ne pahasına olursa olsun, ümmet birliğini sağlamaya çalışmaktır. Batılılara sırtımızı dayayarak kazanılan mevki, makam ve menfaatlerin hepsi geçicidir. Şu kısacak ömrümüzde batılıların, bizden de kendilerinden de onlarca insanı harcadıklarına şahit olduk. Onlar için sadece çıkar, menfaat ve dünyalık hazlar vardır. Onlar ancak istismar ettikleri zaman sizinle dost görünürler. Çıkar ve menfaatleri bittiği an bozuk para gibi harcayıverirler.
- Ümmetin güçlü ve özgür olması, sadece ümmet için değil, tüm insanlık için de elzemdir. Zira ümmet gücü adalet, barış, esenlik ve tüm insanlığın huzuru için kullanır. Ama ümmet ve insanlık düşmanları öyle mi?
- Sosyal, kültürel ve ruhi işgal, fiziki işgallerden çok daha etkin ve tehlikelidir. Yıkılan şehirleri ve ülkeleri yeniden imar edersiniz. Kaybettiğiniz tüm dünyalıkların yerine yenilerini koyarsınız. Kayıp gibi görünen insan gücü ise asla kayıp değildir aslında. Çünkü Allah (cc) yolunda şehit olmak en büyük makam ve her müminin hayalidir. Ama yıkılan iman ve fikirlerin imarı neredeyse imkânsızdır. Bedeni yaralanan yaralılarınızı tedavi edersiniz. Ama imanı, fikri, anlayış ve murueti yaralanan nesli tedavi çok zor, hatta belki de imkânsızdır.Selam… Dua…