1- Devletin Dayattığı Din

Bu başlık altındaki yazımız, konunun çok yönlü olması ve öneminden ötürü biraz uzunca olacaktır, okuyucumun affına sığınırım.

Türkiye’de kendisine yer bulan dinlerden biri, devletin Diyanet üzerinden camilerde hocaların ağzıyla kustuğu dindir. Türkiye Cumhuriyeti’nde anayasal güç, her ne kadar, hiçbir dini kontrol tanımadığını deklere etmiş olsa da, diğer bir ifade ile dininin kontrolünü yani egemenliğini tanımadığını ifade etmiş olsa da yine de devletin bir dini vardır.

Devletin dini (sistemi, düzeni, anayasası, yasama, yürütme, yargısı ve tüm etmenleri ile) gayr-i İslâmî olan bir dindir. Yani beşer aklı ile şekillenen bir din egemendir. Lâiklik ilkesi ile dinlere aynı mesafede olduğundan kastı, İslâm dinine mesafeli olduğunun ikrarıdır. Bu gerçeğe rağmen, bazı saftirik Müslümanların, cemaat ve hocaların hâlâ devletin dinini İslâm olarak görmesi ve iddia ediyor olması, saçmalıktan başka bir şey değildir.

Bir Yönetim, hangi görüş ve inanca göre şekillenirse, tabii ki onunla isimlendirilir. Devletin temel unsurları olan teşri‘ (yasama), icrâ (yürütme) ve kaza (yargı) hangi felsefî görüşe, hangi ideoloji, yani hangi dünya görüşüne, yani hangi dine dayanıyor ise, devlet o ismi alır. Devlet, şayet İslâmî inanç ve esasları benimseyip vahye göre insanları yönetmeyi esas alıyorsa, o devlete İslâm devleti adı verilir. Değilse neyi benimsiyor ve yasalarında kullanmışsa, o devlet o dindendir. Hâl böyleyken tüm çıplaklığı ile gayr-i İslâmî düşünceye göre şekillenen devlete İslâm devleti demek mümkün müdür?

Avrupa’dan ithal edilen kanunları kendi düşünceleri ile harmanlayarak demokrasi ve lâiklik ile bezeyerek topluma dayatılan bu sisteme İslâm devleti diyen cemaat ve mensupların kulakları çınlasın. Bu kadar ahmaklık ve bağnazlığa pes doğrusu, yahu arkadaş, ilmi kariyer ve derinliğiniz olmasa da aklınızda mı yok, bir çayın içinde şeker varsa şekerli çay, çayın içinde şeker yoksa şekersiz çay olur. Bu kadar mantıkla dahi, din ile idare edilen devlete dinli, dinle idare edilmeyen devlete de dinsiz devlet denir.

Bu ülke İslâm ile idare edilmediği gibi, bunu isteyenleri mahkûm edip kodese tıkmaktadır, siz hâlâ hangi kafaya hizmetten Türkiye İslam devletidir diye bilmektesiniz diye sormak istiyor insan.

Her ne kadar sapkın cenahlar “devletin dini olmaz” “Devlet bir kurumdur. Kurumların dini olmaz, insanların dini olur. Diye bangır bangır bağırsalar da, pratikte hiç de öyle olmamıştır. Öte yanda rejimler, dini kendi kontrolleri altına almak, dinin emir ve yasaklarından kendilerini soyutlamak, devletin dinsiz olmadığını göstermek için bir çok argüman kullanırlar. Kullandıkları argümanlardan biri de “Diyanet” teşkilâtlarını kurarak, toplumu kontrol altına almaya çalışırlar. Bu lâik, anti laik olan birçok ülkede böyledir.

Bakınız Rusya’da bile atanmış din adamları mevcuttur, yıllardan beri Yunanistan, atanan müftüler mi seçilen müfteler mi tartışmasına sahne olmaktadır. Yunanistan ve İslâm dini ile ilgili düzenleme… Bu size de garip gelmiyor mu? Devletler, Bu kurumlar vasıtasıyla, halka belli konularda serbestlik verilirken, hak dinin temel, aslî konularından haberdar edilmemesine özen gösterirler.

İslâm’ın hilafet ile ilgili esaslarını, cihat ile ilgili hüküm ve hikmetlerini ve toplum yasalarının Kur’an esaslar çerçevesinde şeriat olması gerekliliği ilgili ayetleri olabildiğince toplumdan kaçırmaya özen gösterirler

Bu ayetleri halka anlatan kişi ve âlimlerin, fitnecilikle, yobazlıkla anarşiyle itham edilmesi… Genellikle medya ve diyanet eliyle gerçekleşmiştir. Diyanet memurları abdest, namaz ve orucu bozan şeyleri durmadan anlatırlar ama bir kez olsun imanı bozan konularda konuştuklarını göremezsiniz. Neden bu böyledir, neden iman ve tevhidi bozan şeyleri gündeme getirilmez? Çünkü bu kurum ve memurları, kuruluş amaçlarına göre hizmet sunarlar

Anayasanın 136. Maddesi Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluş ve amacı

Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı; lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir. Bu tanımı bir daha ve anlayarak okumanızı rica edeceğim. Diyanet, devletin istediği kadar ve istediği doğrultuda insanlara dini öğretmek üzere kurulmuş bir teşkilattır.

Devletin dine ve Diyanet teşkilatına verdiği önem, İslâm’a verdiği önemden ötürü değildir tabi ki. Kur’an’ın yasaklandığı ve camilerin bir zamanlar ahıra çevrildiği, İslâm dediği için idam edilen binlerce âlim ve Müslümanın varlığı, şapkanın zorunlu tutulduğu, dini hassasiyetlerden ötürü şapka takmayanların cezalandırıldığı ve hatta idam edildiği gerçeği inkâr edilemez derecede aşikâr olduğu tarafınızca da malumdur. Hal böyle iken, yani bir anlamda İslâm yasaklanırken, öbür tarafta Diyanet’in kurdurulması ve devlet eliyle İslâmî yayınların basılıyor olması manidardır.

Matbaanın gelmesinden sonra Osmanlı’da basılan toplam dini eser sayısı ise 143… iken 1923– 1950 yılları arasında lâik zihniyet eliyle 352.000 dini kitap basılıyor. Bu çelişkiyi anlamak biraz da firaset istiyor doğrusu.

Devlet bu çalışmaları ile dini kendi anlayışıyla yorumlamak sureti ile bir tarafta Ulusalcı bir rejimin inşası, öbür tarafta yaşamdan İslâm’ı soyutlayarak, Müslümanlığın hayat damarlarını keserek Müslümanlığın içtimaî hayattaki tezahürlerini de azaltmayı hedeflemiştir. Yani İslâm’ı tahrif etmişlerdir.

Bu başlık altında ki konumuz devam edecektir inşallah…