Aslında İslam coğrafyası tabiri bile bana garip gelmekte. İslamın ve Müslümanların hâkim oldukları coğrafya yeryüzünün neresinde, bilen var mı? ben böyle bir ülke bilmiyorum. İslam coğrafyasındaki ülkelerin başındaki kuklaların varlığı coğrafyamızın da kavramını değiştirdi. Siyonizmin uşaklığına bürünmüş krallar, Müslüman halkın mallarını ve canlarını iktidar karşılığında satmalarından dolayı zilletin en acısı ile karşı karşıyayız. Yıllarca İran’ın şeriat için mücade ettiğini savunurken, karşımıza öyle olaylar çıktı ki, meselenin hiçte öyle olmadığını rabbim bizlere gösterdi.

İran Müslüman halkları Şiileştirmenin ve kendi kontrolüne almanın hesaplarını yapıyor. İslam toplumlarına nüfuz edip oralarda ağlarını kuruyor. Gayri Müslimlere hiç ilgi duymaz, onlara en küçük yatırım yapmaz, onları hidayete çekmek için bir çaba sarf etmezken, Müslümanlara Şia misyonerliği yaparak mezhep kutuplaşmasını derinleştiriyor. Buna en yakın Suriye, Yemen Bahreyn, vs gibi ülkelerde şahit oluyoruz. İran’ın da İslam diye bir derdinin olmadığı ve tek amaçlarının Pers egemenliğine tekrar ulaşmak olduğunu biliyoruz. Bundan dolayı yıllarca tek İslam devleti İran söylemi de bir fiyasko olduğunu görüyoruz.

 

Bugün Müslümanlar olarak bizler, İslam dünyasının herhangi bir köşesinde şehit edilen, öldürülen kardeşlerimizle ilgili haberleri maç izler gibi takip etmekteyiz. Belki de, her gün karşılaşılan ve vicdanlarımızda yer bulmayan, bulmamasını istediğimiz olayları bir hikâyemsi mesele olarak yaklaşmaktayız. Eğer bir yerde öldürülen bir Müslüman’ın haberinden sıkılarak kanal değiştirme iradesi bizde hâsıl oluyorsa, işte orada sahip olduğumuz vicdan, Müslüman vicdanı olmaktan uzaklaşmıştır, duyarsızlaşmıştır.

 

Tarihin hiçbir döneminde dünyada Müslüman sayısı bu rakama ulaşmadı; ama tarihin hiçbir döneminde bu kadar aciz, zayıf, edilgen de olmadı. İslam coğrafyası hiç bu kadar biçilip doğranmamış, diri diri ameliyat masalarına yatırılmamıştı.

Kendi sorunlarını kendi içinde çözmeyi hiçbir zaman aklında geçirmeyen İslam ülkelerinin mevcut yöneticileri, her zaman olduğu gibi yine yüzlerini sömürgecilere çevirmişler, onlardan insaf beklemektedirler. Hâlbuki bu emperyalist güçlerin Müslümanların ölümleri ile hiçbir zaman ilgilenmezler. Zerre kadar da alakadar olmazlar. Sözde Suriye’nin dostları, toplantısına 80 ülke katıldı. Bu kadar dostu olan bir ülkede hala ölümler devam ediyor ve zalim diktatör hala iktidarda ise bu nasıl dostluk. Ama sömürgecilerin lügatinde dost diye bir kavram bulamazsınız.

Kendi sorunlarımızı birileri gelip çözmeyecek,sorunlarımızı sadece ve sadece biz çözebiliriz.Dışarıda gelenler İslam coğrafyasının petrolünü,altınlarını,kavgalarını,anlaşmazlıklarını ve bölünmüşlüklerini seviyor.Bu manzara karşısında Müslümanlar ortak sorunlarını ortak akılla çözmek zorunda.