Kalabalık nüfusların, yoğun trafiğin, iyi geçinenlerle kıt kanaat hayatını idame ettirmeye çalışanların bir arada bulunduğu, kimisinin araç seçtiği, diğerlerinin balık istifi toplu taşıma kullanmak zorunda kaldığı, modern zamanlarda ve modern şehirlerde yaşıyoruz.
Dünya böyledir; her devirde rahatlık ve refah içinde hayat sürenler olduğu gibi, darlık ve sıkıntılarla hayatın ceremesini çekenler var olagelmiştir. İşte medeniyet dediğimiz şey tam da bu noktada ortaya çıkıyor.
Medeniyet en basit tarifiyle, insanların kendilerinden başkalarının hayatlarını kolaylaştırmalarıdır.
Bunu yapan bazen bir bilim insanıdır, bir alet veya buluşla insanların hayatını kolaylaştırır ve biz buna medeniyet deriz. Bazen eğitimsiz ve garip bir köylüdür, doğallığı ve insanlığı ile, ikramı ve samimiyeti ile insanların hayatını kolaylaştırır, güzelleştirir. İşte bu medeniyettir.
Bir sürücüdür, yayaya yol vermesi medeniyet seviyesini gösterir veya bir yayadır, kendisi için ayrılan geçitten geçerek medeni bir davranış sergiler.
Bir işyeri sahibidir, mekanının önündeki kaldırımı kullanmasından tutun temizliğine kadar, onun medeniyet ve insanlık seviyesini gösteren birçok gösterge vardır. Gülümsemeyi becermesi ve bunu içten yapması gibi.
Çocuğuyla sokakta yürüyen bir annedir bazen, onun yere attığı çöpü görmezden gelmez, alır ya da aldırır çocuğuna ve atılması gereken yere yani çöp kutusuna atmasını salık verir. Bu mümkün değilse uygun bir şekilde cebinde veya çantasında muhafaza eder, ta ki bir çöp kutusu buluncaya kadar. Biz buna medeniyet deriz.
Yazılı olan ve olmayan bir sürü davranış biçimi ile insanlığımızı ve medeniyet seviyemizi görebiliriz, gösterebiliriz. Ne ki, başkaları görsün diye sergilenen davranışların samimiyetsizliği, bize bir medeniyet yorgunluğu olarak döner ve ilk boşlukta içimizdeki yabani kendini ortaya atıverir.
Bu hayatı kolaylaştırma meselesinde, ilk derin sıkıntının bulunduğu nokta, insanların geçim dertlerine yardımcı olunmasıdır. Buna hiçbir bilim insanı herhangi bir keşifle derman olamaz. Hiçbir medeniyet göstergesi karın doyurmaz, sırtını örtmez insanların.
Yaklaştığımız Ramazan ayı, bu konuda bir adım atmaya imkanı olanlar için, en değerli medeniyet alameti, en yakınlarından başlayarak; önce akraba ve komşularına, sonra kendi şehir ya da köy halkına, sonra ülke sınırlarına, daha sonra da siyasi sınırların ötesinde bulunan gönül sınırlarının yettiği yere kadar, insanların dertlerine dermen olmaya gayret etmek yani hayatlarını kolaylaştırmak için adımlar atmak, el uzatmak gibi, aslında maddi olsa da, değeri manevi olan bir yardımlaşma zamanıdır.
Tebessümün sadaka olduğunu öğreten bir dinin mensupları olarak, yardımlaşmanın ve birbirinin hayatını kolaylaştırmanın, pek çok yolu olduğunu tahmin etmemiz zor değildir.
Alacaklının borçluya zaman tanıması ya da bir kısmını hatta tamamını bağışlamasından tutun, bir oruçlunun iftarına vesile olmaya, ona bir yudum su, bir lokma ekmek ikram etmeye kadar; Ramazan ayı geldi diye fiyatlarına zam değil, mümkün olan miktarlarda indirim yapmaktan, bir gıda kolisi vermekle işin bitmeyeceğini ve hayatın bir koliye sığmayacak kadar büyük olduğunu idrak etmeye varıncaya kadar, daha nice yollar var.
Olağan dışı şartlardan ve zor zamanlardan geçtiğimizin farkında olarak, her birimiz kendi açısından, diğerlerinin hayatını kolaylaştıracak, güzelleştirecek ne yapabilirimin derdinde olursak, bu Ramazan ayını da, şu salgın belasını da en hayırlı şekilde geçirmenin bir yolunu bulmuşuz demektir.
İnsanların hatırlarını saymak ve sormak gibi, maddi külfeti olmayan iyilikler kadar, karınlarını doyurmak ve sırtlarını giydirmek gibi manevi boyutu paha biçilmez güzellikler sergilemek, medeniyetten nasibimize ne kadar düştüğünün en güzel alametleridir.
Kamu kurumlarının ve belediyelerin, bu zaman dilimlerinde standart haline getirdikleri, yardımlaşma organizasyonlarını destekliyor ve büyüyerek devam etmesini diliyoruz. Halk olarak bizim gözümüzün gördüğü ve elimizin erdiği ancak resmi kurumların ulaşamadığı birileri olacaktır, onların da sorumluluğu bizdedir.