Dünya, ziraat yani tarlaya tohum ekme yeridir. Tarlayı ekmeyip, tohumları yiyerek zevk ve safa süren, mahsul almaktan mahrum kalacağı gibi, dünya hayatını, nefsin arzularını yapmakla geçiren, ebedi nimetlerden, sonsuz zevklerden mahrum olur.

 

Dünyadaki nimetler geçici, ömürler ise pek kısadır. Bunları ele geçirmek için dinini vermek ahmaklıktır. İnsanların hepsi acizdir. Allah’ü teâlâ dilemedikçe, kimse kimseye fayda ve zarar yapamaz. Geçici lezzetlere aldanmamalı, ölümü hatırlamalı, ahretin dehşet ve şiddetini göz önüne getirmelidir.

Bu duygu ve düşünceler ile Allah(cc)emirlerine tabi olmak ve bu uğurda her ne pahasına olursa olsun, canlarını feda edenler, hiçbir zaman yaptıkları amellerin boşa gitmeyeceğini bilmelidirler. Hiç bir şey bozulmadan düzelmeyeceğini bilmemiz lazım. Er yâda geç İslam ümmeti birleşeceğine kesin iman etmişiz.

İslam ümmetini parçalayanlar, Ortadoğu diye bir coğrafya uyduranlar, bu coğrafyayı uyduruk sınırlarla bölenler, maddi menfaat dışında bir değere bağlı olmadıklarını çok iyi biliyoruz. Batı, uyduruk ulus devletlere, ya kendi ülkelerinde veya İslam ülkelerinde açtıkları kendi okullarında okutup toplumunun değerlerine yabancılaşmış, kendileriyle işbirliği yapmaya hazır olanları–kral, asker, sözde demokrat, diktatör-ne olursa olsun iktidara getirdiler ve desteklediler. Müslüman haklarına riayet etmeyen, ülkenin maddi değerlerini yabancılara peşkeş çeken, yolsuzluğu 'ahlak' edinen bu yerli kılıklı zalim yabancılara sonunda halk baş kaldırdı. 'İnsan hakları, İslâmî veya Batı tipi demokrasi' istediler. Zalim diktatörlerin çoğu bu masum ve şiddetle alakası olmayan taleplere silahla cevap verdiler, binlercesini öldürdüler, ancak o zaman halk da bazı yerlerde kendini savunmak için silaha sarıldı. İşte bu baş kaldırı, tüm İslam coğrafyasını etkisi altına aldı.

Bugünkü huzursuzluğun temelinde Yahudilerin İslam topraklarına yerleşmeleri yatmaktadır. Onun güvenliği adına bütün Ortadoğu’nun güvenliği heder edilmiştir. Bu toprakların üzerinde oynanan oyun,hiçbir topraklar üzerinde oynanmadığını hepimiz biliyoruz.İslam coğrafyasında ki bu karışıklık İsrail ve bu topraklar üzerinde hesabı olanların işini kolaylaştırmakta.Müslümanların çok başlılığı,şer güçlerin böl parçala köleleştir  programını,fiiliyata geçirmede yardımcı olmakta.

Şuan itibarı ile durum vahim gözükse de. Yinede ümmetin menfaatine olacağında hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Rabbimiz Müslümanları çok sevinecekleri büyük bir nimet ile müjdelediğini haber vermektedir: “Allah’ın yardımı, zafer ve yakın bir fetih”. Bu fetih, manevi bir fetihtir. Müslümanların özlemle bekledikleri Allah’ın vaadi gerçek olacak, Allah’ın yardımıyla tüm dünya hidayet bulacaktır. Allah, dünyanın dört bir yanında ezilen, zulme uğrayan, baskı altında tutulan, dinlerini yaşamaları engellenen Müslümanlara kesin olarak yardımını ulaştıracağını vadetmiştir. Allah onlara zafer ve fetih vereceğini; yani “onları üstün kılacağını” bildirmiştir. “İslam ahlakı tüm dünyaya hâkim olacak, Müslümanlar Allah’ın yardımı, zafer ve fetih ile galip geleceklerdir”.

Ahir zaman, dünyanın en şiddetli şekilde bozulmaya uğradığı bir dönemdir.  İnsanların vicdanen, ahlaken en çok yozlaştığı, dünyada savaş ve kargaşa ortamının, katliam ve cinayetlerin en üst seviyelere ulaştığı yıllardır. İşte bu manzara karşısında pek çok insan, barıştan, sevgi, şefkat ve hoşgörünün yeniden yeryüzüne hâkim olmasından tümüyle umudunu kesmiştir. Oysaki Allah vadetmiştir. Kullarına söz vermiştir. “Muhakkak nusret bulacaksınız” diye bildirmiştir. “Allah’ın yardımı muhakkak gerçekleşecek ve güzel ahlak, sevgi, barış mutlaka dünyaya hâkim olacaktır”. Çünkü Allah doğru yolda olan kullarına “zafer vaat etmiştir”