Meşhur bir nükte ile başlayalım. Sekerat halindeki bir baba on tane çocuğunu yanına çağırır. Hazırlayıp deste yaptığı on çıtayı, en küçükten en büyük oğluna kadar teker teker vererek, çıtaları kırmalarını söyler. Ancak en büyük de dâhil olmak üzere hiç birisi, tek başına onlu çıta destesini kıramazlar. Sonra baba çıtaları alarak, her bir çocuğuna birer tane çıta verir ve kırmalarını söyler. Her biri kendilerine verilen çıtayı tek hamlede ve hiç zorlanmadan kırıverirler.
Babanın ne demek istediği gereği gibi anlaşılmıştır. Ancak yine de kendi çocukları ve ibret almak isteyen her kes için şu tarihi açıklamasını yapar: “Birleştikçe güçlenir, aziz olur, yenilmez ve yıkılmazsınız. Bölündükçe zayıflar, zelil olur, yenilir ve yıkılırsınız.” Hakikaten bu tarihi kıssa her zaman ve zemin için geçerli bir kıssadır.
Tarih şahittir ki her millet gibi, İslam ümmeti de birleştikçe, güçlü olmuş, aziz olmuş, hatta dünyanın efendisi olmuştur. Hiç mağlup olmayıp galip olduğu gibi, kimse kedisine öteye git diyememiştir. Ne zaman ki birlik beraberlikte zayıflama başlamışsa o zaman geriye gidiş mukadder olmuştur.
Kaldı kiİslam ümmeti güçlüyken, insanlığa adalet dağıtan huzur ve güven kaynağı ve bir denge unsuru olmuştur. Zaafa uğradığında ise denge bozulmuş hem kendisi hem de insanlık çok şey kaybetmiştir. “Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti” ismiyle yazılan kitaplar boşuna yazılmamış… Dolayısıyla İslam ümmetinin ayrılık gayrılıktan gördüğü tahribat ve zarar sadece ümmeti değil tüm insanlığı ilgilendirmektedir.
Şu halde birlik, beraberlik, kardeşlik ve ümmet olmak, acil ve elzem bir vecibedir. Dünyanın dört bir yanındaki mazlumlar, kendilerine uzanacak samimi ve müşfik bir dost eli beklerken, daha ne zamana kadar ayrılık gayrılıkta ısrar edeceğiz. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” sözü, birlik beraberliğin gereğini güzel anlatan bir vecizedir.
Cemaat olmak fıtratın gereğidir
Tüm varlıklarda yaratılıştan; birlik, beraberlik ve“cemaat” olma fıtratı vardır. Birçok belgeselde, nice hayvanların mükemmel bir birlik beraberlik içinde yaşadıklarını görürüz. Bunun en mükemmel bir örneğini arılar ve karıncalarda görürüz. Bu hayvancıklar, küçük bedenlerine rağmen, birlik ve berberlikleri sayesinde ne büyük işler başarırlar. Bu yüzden denilir ki: “Dev gibi eser verebilmek için karınca gibi çalışmak gerekir.”
Varlığın temeli olan atom; çekirdek, elektron ve nötronlarla vardır. Sadece çekirdek, elektron ve nötronların her biri tek başına bir şey ifade etmezler. Tüm ağaç veya bitki türleri; kök, dal ve yapraklarıyla beraber işbirliği içinde meyve, çiçek ve güller yetiştirirler. Sadece kök, dal ve yaprakların her biri tek başına yine bir şey ifade etmez.
“Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve (gökyüzünde) iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa hepsi ancak sizin gibi ümmettirler. Biz o kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Nihayet (hepsi) toplanıp Rablerinin huzuruna getirilecekler.” (Enam 6/38)
Sair varlıkların kendi aile veya kolonileriyle beraberliği doğrudur. Buradan hareketle, insanların da kendi kabile, aşiret, aile, grup, meşrep ve cemiyetleriyle beraberliği kâfidir diye anlaşılmamalıdır. Burada asıl anlatılmak istenen, birlik beraberlik, yardımlaşama dayanışma, işbirliği, görev dağılımı ve emir komuta zinciri içinde hareket etmektir. Vurgulanmak istenen, hayvanların dahi ancak böyle bir görev dağılımı ve birliktelikle varlıklarını sürdürebildikleridir. Yalnız kalanların bir şekilde bertaraf olup yok olmaya mahkûm olduklarıdır. Yoksa sadece lokal birlikteliklerin kifayeti değildir. Selam… Dua…