Öte taraftan Muaviye b. Ebi Süfyan, (ra) Osman (ra)'dan izin alarak, Suriye sahillerinde oluşturduğu donanma ile Akdeniz’e açılmış ve Müslümanlar denizlerde de Bizans'a karşı varlık göstermeye başlamışlardı. Muaviye (ra) daha önce bu iş için Hz. Ömer'e müracaat etmişti. Ancak Ömer (ra), o an Müslümanların maslahatı bunu gerekli kılmadığı için izin vermemişti. Daha sonra şartlar bu iş için elverişli hale geldiğinden, Hz. Osman (ra) donanma inşasının lüzumuna kanaat getirmişti. Muaviye, (ra) donanmasıyla denize açılarak, Kıbrıs Adasına çıktı. Abdullah b. Sa'd da Mısır’dan onun yardımına gitti. Kıbrıs, yıllık yedi bin dinar cizye ile, İslam hakimiyetini tanımak zorunda kaldı. (Hicrî 28) Bu miktar, onların Bizans imparatoruna ödediği meblağdır. (İbn-ül-Esir, a.g.e. III, 96). Hz. Osman, Kûfe Valisi Ebu Musa el-Eş'arî'yi (ra) görevinden alarak, yerine Abdullah b. Amir el-Kureyz'i atadı (H. 29). Abdullah, Osman (ra)'ın dayısının oğludur. Ebu Musa’yı azletmesinin sebebi, Kûfe halkının ondan şikâyetçi olmaları ve bunu Hz. Osman (ra)'a bildirmeleridir. (İbn-ül-Esîr, a.g.e. III, 99-100)
Dersler ibretler:
- “Mavi Vatan” da en az “Kara vatan” kadar önemlidir. Nitekim ta sahabe döneminden beri, İslam ümmeti bu stratejik değerin farkında olup gereğini yapmıştır.
Fetihlerin devamı için, karda güçlü olmak kadar, denizlerde de güçlü olmak gerekir. Nitekim son çeyrek asırdır, ülke olarak geliştirdiğimiz “mavi vatan doktrini” bu önemin açık bir delilidir. Yakın geçmişte Karadeniz ve Akdeniz’in birer İslam gölü haline geldiği malumdur. 27 Eylül 1538 yılında Barbaros Hayreddin Paşa ve ordusu tarafından kazanılan Preveze Zaferi, Akdeniz’in islam gölü âline gelmesini sağladı. Preveze, sadece bir savaştan ibaret değildi. Osmanlı ordusu Papa tarafından kurulan haçlı ittifakına karşı kazandığı büyük zaferlerden biri oldu. Ümmet ruhu ve kardeşlik şuuruyla yeniden ayağa kalktığımız gün, aynı başarı hazır demektir.
- Bir siyasi deha olan Muaviye (ra) Hz. Ali (ra)’ye (ra) karşı duruşunda hata etmiştir. Ancak onun tarihi kişiliği ve İslami fetihlere olan katkısı da göz ardı edilmemelidir.
Kaldı ki, ashabı Kiram (Rıdvanullahi aleyhim ecmeîn) arasında vuku bulan ihtilafları, 15 asır sonra irdelemek, bize fayda değil, maddi manevi zarar verir. Bir Yahudi olan Abdullah b. Sebe’in ümmet içine saldığı şii fitnesine kanmayalım. Bu fitne 14 asra yakındır, ümmeti bölmeye, kin, nefret ve düşmanlıkla kardeş kavgalarını körüklemeye devam ediyor. İmam-ı Rabbani (rh.a) şöyle der: “Bu konuda en doğru ve en sağlam yol; Hazreti Peygamberin (sav) ashabı arasında cereyan eden çekişmelerde susmak, çekişme ve tartışmalardan kaçmaktır.” İmam-ı Azam (rh.a) ise şu önemli tespiti yapar: “Onlar kılıçlarını kana buladılar, biz dilimizi kana bulamayalım.” Bu konuyu inşallah, yeri geldiğinde, detaylı olarak açıklamaya çalışacağız.
- Her işte olduğu gibi fetihlerde de zamanlama önemlidir. Zamansız ve yeterince hazırlıklı olmaksızın girişilen harekatlar, hüsran ve nice felaketlere sebep olabilir.
Bu nedenledir ki, Düşmana karşı yapılacak olan cihad, normal şartlarda farz-ı kifayedir. Olağanüstü hâllerde ise, farz-ı ayn olur. Yani ümmetin her ferdinin cihatla meşgul olması zor olduğundan, olağan durumlarda herkese farz değildir. Ümmet içinden bir topluluğun bu görevi ifa etmesi yeterlidir. Ayrıca olağan durumlarda zannı galibi ile galip gelme kanaati oluşmadan, sefer yapmak da caiz değildir. Dikkat edersek İslam tarihindeki savaşlar, daha çok yapılan saldırılara karşılık vermek şeklinde gerçekleşmiştir. Ama beraberinde birçok fetihleri de getirmiştir.
- İslam’ın cizye almasında bile adalet vardır. Bunun miktarı, zaman, mekan, şahıs ve şartlara göre değişebilir. Ama her hal-u kârda, gayr-ı müslim vatandaşın dahi normal bir şekilde yaşama satandartı göz önünde bulundurulur.
İslâm hukukunda cizye, gayri müslim tebaa (zimmî) ile yapılan zimmet antlaşması sonucunda alınır. Hanefilere göre; İslam devletinin tebaası olmasa bile, İslâm devleti sınırları içinde bir yıldan fazla ikamet eden gayri müslimlerden de (müste'men) bu verginin tahsil edilmesi gerekir. Bunun karşılığında zimmîlerin can, mal ve inanç hürriyetleri güvence altına alınır. “Kendilerine kitap verilmiş olanlardan Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Peygamber'inin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyenlere karşı, küçük düşürülmüş bir halde kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.” (Tevbe 9/29)
Resulullah (sav) Eyle halkı ile yaptığı zimmet antlaşmasıyla, cizye ödemeleri karşılığında onlara bu hakları taahhüt etmiştir. Teymâ'da oturmakta olan yahudilerle yapılan antlaşmada da, "Onları himaye etmek bizim vazifemiz, cizye ödemek de onların vazifesidir" denilmektedir. Benzer hükümleri Yemen halkı ile ve Necranlılar'la yapılan antlaşmalarda da görmek mümkündür. Hâlid b. Velîd, (ra) Hîreliler'le yaptığı antlaşmada, onları himaye edemezse topladığı cizyeyi geri vereceğini taahhüt etmiştir. Nitekim Ebû Ubeyde b. Cerrâh, (ra) ahalisiyle zimmet antlaşması yaparak cizye aldığı Humus'u, Bizans'a karşı savunamayacağını anlayıp terk etmek zorunda kalınca, topladığı cizyeyi sahiplerine geri vermiştir. Aynı uygulamanın Suriye'nin diğer şehirlerinde de yapıldığı bilinmektedir.
- Ahalinin mülki idarecilerden memnuniyetleri, önemlidir. İdareciliğin hakkını veremeyen idarecilerin, gecikmeden değiştirilmeleri, çok yönlü bir maslahattır.
Başta teb’anın maslahatı, sonra ümmetin ve davanın maslahatı, hatta o idarecinin kendisinin de maslahatı, bunu gerektirir. Çünkü ehliyet ve liyakat sorunu olan idarecinin azli, teb’anın maslahatının gereği olup geciktirilmemelidir. Ayrıca idarecilik; hakkını veremeyen kişi için, dünyada huzursuzluk ve ağır bir yük, ukbada da perişanlık ve hüsran sebebi olabilir. Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Siz amir olmaya düşkünsünüz. Halbuki hakkını gözetenler hariç, amirlik kıyamette pişmanlıktır.” (Buhari) “On kişiye âmirlik eden kıyamette, elleri bağlı olarak getirilir. Âdilse kurtulur, değilse zulmü yüzünden helak olur.” [Taberani] “Cehenneme girecek ilk üç sınıf insandan biri zalim amirdir.” (İbn-i Hibban) “Allah-ü Teâlâ’nın en sevmediği kişi zalim idarecidir.” (Tirmizi) Subheneke... Bihamdike... Esteğfiruke...